Thread Rating:
  • 9 Vote(s) - 3.33 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Hacı Bayramı Veli Kimdir? Bayramiyye - Bayramilik Hakkında Bilgiler
#1
Oku-1 
   

Hacı Bayramı Veli Kimdir? Bayramiyye - Bayramilik Hakkında Bilgiler

Doğum ismi, Numan bin Ahmed, lâkâbı "Hacı Bayram"dır. 1352 (H. 753) tarihinde Ankara’nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yetişti. Eserlerini diğer Hacı Bektaş-ı Veli yoldaşları gibi Türkçe olarak yazarak Türkçe kulanımını Anadolu'da önemli şekilde etkiledi.

Sultan Murad Han verdiği ünlü bir fermanda, Hacı Bayram-ı Veli'nin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildirmiştir.

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u feth edeceğini II. Mehmed'in babası II. Murad'a bildirdiği rivayet olunur.

Bir gün medreseye birisi gelerek; “İsmim Şüca-i Karamani’dir. Hocam Hamideddin-i Veli’nin selamı var. Sizi Kayseri’ye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim.” dedi. O da, Hamidüddin ismini duyunca; “Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim.” diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseri'ye yöneldiler ve Somuncu Baba diye bilinen Hamideddin-i Veli ile Kurban Bayramında buluştular. O zaman Hamideddin-i Veli; “İki bayramı birden kutluyoruz! ” buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere kavuşturdu.

1412 yılında Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddin'in Aksaray'da ölümünden sonra Ankara'ya dönüp irşad faaliyetlerine başlar. Bu tarih, ilk Türk tarikatı olan Bayramiye tarikâtının kuruluşu kabul edilir.

Hocası Hamideddin-i Veli'nin vefatından sonra Ankara’ya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Sohbetleriyle hasta kalplere şifa dağıttı. Talebelerini daha çok sanata ve ziraate sevk ederdi. Kendisi de geçimini ziraatle sağlardı. Açtığı ilim ve irfan ocağına, devrinin meşhur alimleri, hak aşıkları akın etti. Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.

Fatih’in babası Sultan İkinci Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye davet edip, ilim ve manevi derecesini anlayınca, fevkalade hürmet göstermiş, Eski Cami'de vazettirmiş, tekrar Ankara’ya uğurlamıştır.

Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Azam’ın, talebesi Ebu Yusuf’a yaptığı uzun nasihatı yaptı: “Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimad ver, ahbablık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazan da onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin şiirlerinden bir örnek:

Bilmek istersen seni,                          Kim ki hayrete vardı,

Can içinde ara canı,                            Nura müslağrak oldu.

Geç canından bu anı,                          Tevhîd-i Zat-ı buldu,

Sen seni bil, sen seni...                        Sen seni bil, sen seni.

Kim bildi cf âlini,                              Bayram özünü bildi,

O bildi sıfatını                                  Bileni anda buldu.

Ande gördü zatını,                              Bulan ol kendi oldu,

Sen seni bil, sen seni.                          Sen seni bil, sen seni.

Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre tarzında şiirler söylemiştir. Şiirlerinde "Bayrami" mahlasını kullanmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli'nin Sosyal ve Kültürel Hayattaki Rolü

Hacı Bayram-ı Veli herşeyden önce bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başarmış bir sufidir. İslamiyeti ilmi açıdan ele alarak iyice anlamış, önce profesör olarak medresede öğrenci yetiştirmiş sonrada tasavvuf hayatına adımını atmıştır. Tasavvuf felsefesi bakımından kendinden öncekilere göre bir yenilik getirmemiştir. Ancak mutasavvıf olarak dünyayı red ve terk yerine, onu imara yönelmiş etrafındakileri de teşvik etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli'nin bu yanı devrine göre çok ileri görüşü simgeler. Hacı Bayram-ı Veli'nin etrafında okuma yazma bilmeyenler ve o devrin her çeşit meslek gruplarından insanlar bulunduğu gibi başta Akşemseddin olmak üzere Germiyanoğlu Şeyhi, Eşrefoğlu Rumi, Ahmed Bican, Yazıcıoğlu Muhammed gibi bilimadamları da bulunuyordu. Bu kadar farklı kültür gruplarını aynı potada eritmesi de büyük bir başarıdır. Müridlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir. Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur. Bu şekilde müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu'ya Orta Asya'dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu'da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti'nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram-ı Veli'nin koyduğu imece usulü, yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu'da uygulanmaktadır. Anadolu'da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf gösterilemez.

Hacı Bayram-ı Veli'ye göre toplum iki ana kesime ayrılır: Zenginler ve yoksullar. Bu iki grubun arasında köprü kurulması ve yoksulların sosyo ekonomik güvenliğinin sağlanması görevini yaşadığı dönemde Hacı Bayram-ı Veli gerçekleştirmiştir. Mübarek aylarda müridleriyle beraber Ankara'nın ticari merkezlerinde dolaşır, dükkân sahiplerinden isteyenler zekat ve sadakalarını dervişlerin taşıdığı büyük bir torba içine atarlardı. Bu paralar bir yardım sandığında toplanır kimsesiz yaşlılara, dul bayanlara, öksüzlere, evlenemeyecek kadar fakir genç kızlara ve erkeklere, kitap alamayacak kadar fakir öğrencilere kısacası tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Görüldüğü gibi günümüzün Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Bağkur gibi sosyal yardımlaşma organizasyonlarının temeli bundan beş buçuk asır önce Hacı Bayram-ı Veli tarafından atılmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli'nin güzel adetlerinden biri de tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki bu adet kök olarak Orta Asya tasavvuf geleneğine, Hoca Ahmet Yesevi'ye dayanır. Tekkesindeki bu kazanda sürekli gece gündüz burçak çorbası kaynar; gelen geçen, zengin fakir, büyük küçük, kadın erkek herkes içerdi.

Hacı Bayram Camii tekkesinde hergün sabah ve yatsıdan sonra zikir meclisleri kurulur, öğle namazından önce ve sonra başta müridler olmak üzere her gruptan insana tefsir, fıkıh, hadis, kelam hatta felsefi ağırlıklı tasavvuf dersleri verilirdi. Bu şekilde toplumun eğitimi de gerçekleştiriliyordu.

Hacı Bayram-ı Veli Anadolu'da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasında Leme'at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesinde etkili olmuş kendisi de halkın anlayacağı dilden, Ahmet Yesevi geleneğine uygun olarak şiirler yazmıştır. Devrinde Arapça ve Farsça eser vermek revaçta iken, Hacı Bayram-ı Veli'nin halk ile diyalog kurabileceği Türkçe'yi tercih etmesi belli bir misyona delalet eder. Bu misyon Anadolu'da dil birliğinin sağlanması ve Türk kültürürün hakim olmasıdır. Türkçecilik akımı müridlerini de etkilemiş, bu sufiler özellikle Türkçe eserler vermişlerdir. Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencilerinin Envaru-l Aşıkin, Muhammediye, Müzekki'n Nüfus gibi eserleri Anadolu'da yıllarca kolaylıkla okunmuştur halkın elinden düşmemiştir.

Hacı Bayram-ı Veli Camii Çilehanesi

Bayramilik'te manevi olgunluğu elde etmek üzere kırk gün süre ile insanlardan ayrılıp küçük bir çile odasında kalıp Allah'ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek, az içmek gibi uygulamalar büyük önem arzeder. Burda amaç zihnin Allah düşüncesi üzerinde yoğunlaşma yeteneği elde etmesidir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Muhammed'in peygamberlik gelmeden önce Hira mağarasında bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayının son on gününde itikafa çekilmesi vardır.

Çilehanenin biri caminin doğu kapısına açılan ancak şimdi ızgara ile kapatılan, diğeri ise son cemaat yerinin doğu köşesinde olmak üzere iki asıl girişi vardır. Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır. Günümüzde girişler son cemaat yerinden yapılmaktadır.

Çilehanenin bulunduğu alan cami gibi dikdörtgen planlıdır. Ancak bu dikdörtgen düzgün kenarlı değildir. Taş duvarlar, beyaz badanalı ve sadedir. Süsleme yapılmamıştır. Her iki girişten merdivenle, harimin yaklaşık 1/10 büyüklüğündeki düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindeki odaya inilir. Bu odanın batısında, yarı büyüklüğünde ikinci bir oda daha vardır. Bu odalardan ilki çeşitli amaçlarla kullanılabilecek bir giriş, diğeri abdest odasıdır. Günümüzde bu odalar ibadet amaçlı kullanılmaktadır.

Çilehanenin çile odaları ilk odaya açılan düzgün olmayan bir koridor boyu sıralanmışlardır. Bunlar dört tanedir. En sondaki çile odası mihrabın altına oldukça yakındır. Düzgün olmayan kare planlı bu odaların havalandırma bacaları vardır. Bu odaları Hacı Bayram-ı Veli ve öğrencileri Akşemseddin, Şeyh Eşrefoğlu Rumi ile tarikat üyeleri kullanmışlardır.

Hacı Bayram-ı Velî'den Nasihatler

    Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
    Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur.
    İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız.
    Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz.
    Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz; çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir. Emaneti koruyunuz.

Eserleri

Velâyet-nâme-i Hacı Bektâş-ı Velî
Makalat - (Farsça)
Kitâbu'l-Fevâid
Şerh-iBesmele
Şathiyye
Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye


Bayramiyye - Bayramilik  - Hacı Bayram Veli


Hacı Bayram Velî tarafından XIV. asrın sonları ile XV. asrın başlarında kurulan ve önemli bir yere sahip tarîkatlardan biri. Adını Hacı Bayram Velî (833/1429)'den almıştır. Hacı Bayram, 753/1352 yılında Ankara Çubuksuyu civarında bugünkü söyleyişiyle Solfasol (Zü't-Fadl) köyünde doğmuştur. Asıl adı Numan'dır. Şeyhi ile Kurban Bayramı'nda tanıştığı ve çok mütevazi olduğundan Bayram adını almış ve bu adla ün yapmıştır. Babası, Koyunluca Ahmed adında bir köylüdür, Safiyüddin ve Abdal Murat isminde iki küçük kardeşi vardır. (M. Ali Aynî, Hacı Bayram Velî, İstanbul 1343, s. 50).

Çocukluk hayatı hakkında fazla malûmat sahibi değiliz. Onun meşhûr olması o zamanlarda çok büyük bir kıymet taşıyan müderrisliğiyle başladı. Görev yeri Melike Hatun'un yaptırdığı Kara Medrese'dir.

Hacı Bayram, Kayserili Şeyh Hamîdeddin b. Musa (Somuncu Baba)'ya (815/1412) intisâb ederek ondan feyz aldı. Şeyhinin neş'e ve kemâline olan aşkının sonucu hep onunla birlikte oldu, onunla birlikte Şam ve Mekke'ye gitti. Hac görevini yerine getirerek Aksaray'a geri geldiler. Hacı Bayram şeyhinin irtihâlinden sonra Ankara'ya döndü. Gazalî'nin (ö. 505/1111), Bağdat Nizamiye Külliyesi'nden ve Molla Câmî'nin (898/1492) görev yaptığı medreseden ayrıldıkları gibi Hacı Bayram Velî de Kara Medrese Müderrisliği'nden çok geçmeden ayrıldı.

Bu sıralar Anadolu halkı üzerinde Muhyiddin İbnü'l-Arabî (638/1240) Celâleddîn-i Rûmî (672/1273), Sadreddin Konavî (673/1274) ve şeyhi Hamideddin'in nüfûzları hissediliyordu. Hacı Bayram'ın tasavvuf terbiyesinin yanına müderrisliği de eklenince, fikirlerini yayması çok kolay oldu. İrtihalinden sonra da Bayramîlik adıyla ün salan bu tasavvuf ekolü (tarikatı)'nü, yetiştirdiği müridleri idame ettirdiler. (Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmilik ve Melâmîler, İstanbul 1931, s. 34).

Bayramîlik, tasavvuf tarihinde gözle görülür bir yer tutmuştur. Tarîkat denilen olgu bir görünümdür. Bunun hayat sahnesine çıkışı ve devamlılığı, ondaki öz'e bağlıdır. Bunun yanında, başta bulunan şeyhin şahsiyeti, teslimiyeti, fedakârlığı ve kendisine intisâb edenlerin kemmiyet ve keyfiyet açısından durumları da göz ardı edilemez. Tabiî bir diğer önemli faktör de, o sıralarda mevcûd olan ortam ve şartlardır. Bunlar bir arada bulunduğunda bir tasavvuf ekolü oluşur ve sahnede görevine başlar. Tasavvuf alanında bütün tarikatlarda görülen öz, müntehâ nokta olan melâmettir. Melâmet ise, bir cümleyle ifade edecek olursak nefsi kınamak ve Hakk'ı yüceltmektir. Yani, Tevhîd-i Zât'a varmaktır. Bunun tahakkuku, meşrûiyyet dairesinde olur. Hacı Bayram Veli'de bunları rahatlıkla görürüz.

Silsilesi: Bayramîlik, bir koldan Bayezid Bestamî'ye (261/874) çıkar. Diğeri, bilhassa Halvetîler ve Melâmîler tarafından kabûl edilen silsile olup Hasan Basrî'ye uzanır. Birinci silsile, Ebu'l-Hasan Zarafânî'den Nakşıbendiyye silsilesine ulaşır. Bayramîlik'te Aleviyye ve Sıddıkiyye nisbeti vardır.

Bayramîlik, kendisinde sesli ve sessiz hatî ve cehrî zikri toplamıştır. Sesli zikri Halvetîlikten, sessiz zikri de Nakşîlikten aldığı kabul edilir.

İhtiyârî ve ıztırarî ölümle zevk edilen vahdet-i vücûd olgusuna inanmak, bu tarikatın fikrî alandaki önemli özelliğidir. Vahdete inanmak diğer tarikatlarda; sonunda varılan bir netice iken; Bayramîler'de, henüz işin başında iken bulunması gereken bir husustur. Bu inanç, zamanla oluş haline gelmelidir. Fenâfillah mertebeleri diye de adlandırılan ve Tevhîd-i Ef'âl (Fiillerin birlenmesi), Tevhîd-i Sıfât (Sıfatların birlenmesi) ve Tevhîdi Zât (Zâtın birlenmesi), yani sırayla; her fiilin fâilinin, her sıfatın mevsûfunun Allah olduğu ve Allah'tan başka gerçek varlık bulunmadığı şeklinde özetlenen Tevhîd anlayışına çok önem verilir. Hacı Bayram bu Tevhîd mertebelerini "bilmek", "bulmak" ve "olmak" diye ifade eder (Mehmet Demirci, Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi, İstanbul 1987, s. 39).

Bayramîlik, dünya hayatında kimseye yük olmamayı, alınteriyle kazancı esas alır. Bizzât Hacı Bayram, Ankara'da geçimini ziraatle sağlamıştır. Bayramîlik'te aynı zamanda, başkasının da geçim zorlukları karşısında yardımına koşmak prensibi vardır. Bu husus ile ilgili olarak Hacı Bayram'ın üç aylarda halktan zekât toplayıp fukarasına dağıttığı bilinmektedir. Bu davranış aynı zamanda nefsi kınamaya da işaret sayılabilir.

Bu tarihî gerçeklerin ışığı altında tasavvufî düşünce ve pratik hayat anlayışında görüldüğü üzere, gerek özel hayatında, gerekse devlet büyükleriyle olan ilişkilerinde Hacı Bayram Velî' yi maneviyata aşırı düşkün mistik bir mutasavvıf olmaktan çok, hayatın pratik ve yaşanılır gerçeğine kolayca uyum sağlayabilen, dünyayı ihmal etmeyen, müridlerini son derece disiplinli yetiştiren, çalışma ve hayat mücadelesini teşvik eden, günün büyük kısmını tarlada, bağda çalışarak geçirip zamanında muntazam ibadetini ve zamanında da işini gücünü yerine getiren plânlı bir hayat adamı olarak görüyoruz.

Bayramîlik geleneklerine gelince onları şöylece özetleyebiliriz: Tekke veya bir mecliste toplanmak, oniki rekâtlık bir teheccüd namazı kılmak, sonra zikir halkası oluşturmak, kudûm çalarak çarşıyı dolaşmak. Zikirlerinde "Lâ ilâhe illâllah" derlerdi.

"Gönüle varmak" diye adlandırılan zikirde, gözler kapanır, nefes tutulur ve başlar sağa sola sallanırdı. (Mehmet Demirci, a.g.e, s. 39).

Tarikatın esasları; cezbe, muhabbet ve sırr-ı ilâhi olarak ifade olunabilir. (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, İstanbul 1983, s. 181).

Bayramîliğin Hacı Bayram'ın ölümü üzerine iki kola ayrıldığı kabul edilir. Bir kısım, zikr-i cehrîyi kabul ederek Hacı Bayram'ın halifesi Ak Şemseddin'e (864/1459) bağlanmış; bir kısmı da diğer halîfesi Bursalı Ömer Dede'ye (880/1475) uyup, zikir ve vird gibi şeylerden, özel giyimden, hatta tekkelerden bile feragat ederek Melâmî adını almıştır.

Bayrâmîlik adıyla ün salan tarikat, Ak Şemseddin koluyla yayılmıştır. Bilhassa Anadolu'da Ankara, İstanbul, Bolu, Bursa, İzmir ve Kastamonu'da yayılmış ve özellikle Türk tasavvuf çevrelerinde etkili olmuştur. Bayramîliğin yukarıda zikrettiğimiz iki şubesinin yanında, ayrıca Tennûriyye, Himmetiyye, İseviyye ve Hamzaviyye kolları vardır. Aziz Mahmud Hüdâî'nin kurduğu Celvetîlik de Bayrâmîlik'den doğmuş ve onun devamı sayılmıştır.

Bayrâmîlik, kurucusunun şahsiyeti dolayısıyle büyük etki bırakmıştır. Onun yetiştirdiği ünlü kişilerden Ak Şemseddin, Mehmed ve Ahmed Bîcan, Melâmiyye-i Bayramiyye müessisi Ömer Dede ve diğerleri, Anadolu'da İslâmî varlığın korunmasında da büyük tesirler icra etmişlerdir. Hacı Bayram Velî, Yunus Emre tarzında ilâhiler yazmıştır. Hacı Bayram Velî' nin (k.s) kabri, önemini ve değerini yükselttiği Ankara'da kendi adıyla anılan camün avlusundadır. Onun meşhur ilâhilerinden biri şöyledir:

"Çalab'ım bir şâr yaratmış iki cihan aresinde,

Bakıcak dîdâr görünür ol şârın kenâresinde

Nağihan ol şâra vardım, ol şârı yapılır gördüm

Ben dahi bile yapıldım taş u toprak aresinde

Ol şârdan oklar atılır, gelir ciğere batılır

Arifler sözü satılır ol şârın pazaresinde

Şâkirdleri taş yonarlar, yonup üstada sunarlar

Çalab'ın ismin anarlar o taşın her pâresinde

Bu sözü ârifler anlar, cahiller bilmeyip tanlar

Hacı Bayram, kendi banlar ol şarın minaresinde. "

---oOo---    ---oOo---      ---oOo---

BAYRAMİLİK

Hacı Bektaş Veli'nİn, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarının genel kural, akide ve törenlerini kendi görüşleriyle yeniden yorumlayarak kurduğu bir tarikattır.

1352 yılında doğduğu tahmin edilen Hacı Bayram, çeşitli medreselerde ilim tahsil ettikten sonra Bursa'da Müderris olmuştur. Fakat yaşadığı devirdeki tarikatlerin yaygınlığı ve tesiri onu tasvvuf yoluna itmiş, Halveti şeyhlerinden, zamanın ünlü mutasavvıfı Şeyh Hamideddin'e bağlanmıştır. Onunla şehir şehir dolaşan, hatta Hacca da giden Hacı Bayram Veli, şeyhinin ölümünden sonra Ankara'ya dönmüş ve orada tarikatının temellerini atmıştır.

Sağlığında başka ülkelere halife gönderme-yen Hacı Bayram Veli telkinleriyle Anadolu'da son derece etkili olmuştur. Nitekim hakkında söylenen bazı asılsız sözlerden dolayı II.Murad tarafından Edirne'ye sürülmüş, daha sonra bağışlanarak Ankara'ya dönmesine izin verilmiştir. Yine bu tarikate mensup pek Çok şair yetişmiştir. İnançları gerek halk, ge­rekse divan edebiyatına tesir etmiştir.

Bayramiliğin kendisinden önceki tarikatlerle irtibatı ve silsilesi iki ayrı şekilde ele alınmaktadır. Menahb-ı Akşemseddin'de kaydedildiğine göre birinci silsile Cafer-i Sadık, Muhammed Bakır, Zeyne'lAbidin yoluyla Hz.A-li ve Hz.Muhammed (s)'e bağlanmaktadır. Bu silsile Ebu Yezid Bİstami'den itibaren Nakşibendî silsilesi ile birleşir. Aynı şekilde Nakşibendilerdeki zikr-i hafi'nin Bayramîlikte de benimsenmesi aralarında bir ilgi olduğunu düşündürüyor. Fakat bilindiği gibi, Nakşibendî silsilesinde Selman-ı Farisî yoluyla, Hz.Ebu Bekir'e varılmaktadır. Şiiliğin en az etki yaptığı tarikal olan Nakşibendilik böylece Hz,Ali yerine, Hz.Ebu Bekir'e bağlanmakta­dır. Bu silsilenin Bayramîlik ile birleşmesi, Ha­cı Bayram veü'nin tarikatını da Sıddîkî yapmaktadır. Kaldı ki yukarıda da belirttiğimiz ve Lâlîzade Abdülbaki'nin Menakıb-i Melami-yc-i Bayraıniyye eserinde ve Sarı Abdullah'ın Cevheretü'l-Bulaye fi Diiıreli'n-Nihaye eserin­de bildirdiklerine göre Bayramîlik, Halvctî ve Nakşibendî tarikatlerinin karışımından ortaya çıkmıştır.

Nevizade AinyVntnlIadihalü'l-Hattsik'te belirttiğine göre ise Bayramîlik silsilesi, Erdebil sufiieri denilen ve tarikat bakımından Halvetî olan zümreye bağlanmaktadır. Araştırmacılar, Hacı Bayram Velî'nin Melamilikten de etkilenmiş olduğunu ileri sürmektedirler. Mesela Gölpınarlı Hacı Bayram'in zikr-i hafî'yi benimsemesinin "kendisindeki melamet neşesinden doğma bir halet" olduğunu ve Nakşibendîlikle ilgili olmadığını ileri sürer.

Hacı Bayram Velî'nin ölümünden sonra Bayramîye tarikatı ikiye ayrıldı. Cehrî zikri benim­seyenler Akşemseddin'İn temsil ettiği Şemsiyye koluna, diğerleri ise Ömer Dede'nin temsil ettiği Melamiye koluna bağlandılar. Tarikal kuralları ve temel inançlar bakımından aralarında önemli bir fark olmamakla birlikte, Akşemseddin'in devam ettirdiği kolun tamamen klasik sünnî bir tarikat olarak kaldığı, Bayramî Melamiliğin aksine şu eğilimlerin görülmediği belirtilmelidir.

---oOo---    ---oOo---      ---oOo---

BAYRAMİYYE

Evliyanın büyüklerinden Hacı Bayram-ı Veli'nin ve talebelerinin tasavvufta takib ettikleri yol, tarikat. Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddin-i Aksarayi (Somuncu Baba) hazretleriyle bir bayram günü tanışmıştı. Bu sebeple hocası ona "Bayram" lakabını verdi. Daha sonra da Hacı Bayram denildi. Onun tasavvufta takip ettiği yolu da bu lakaba izafeten "Bayramiyye" adıyla meşhur oldu. Bayrami dervişleri nefisleriyle sürekli mücahede halinde oldukları, gece gündüz ibadet edip "Savm-ı Visal= kavuşma orucu" tuttukları, bunun neticesi olarak kavuşacakları ilahi nimetlerle, asıl bayramı ahirette yapacaklarını söyledikleri için kendilerine Bayrami, yollarına da Bayramiyye denildiği bildirilmiştir.

Bayramiyye yolunun tarikat silsilesi; Hamidüddin-i Aksarayi, Hace Alaeddin Ali Erdebili, Sadreddin-i Erdebili vasıtasıyla Safeviyye tarikatının kurucusu Safiyyüddin Erdebili'ye ulaşır. Silsile, Safiyyüddin Erdebili'den sonra İbrahim Zahid-i Geylani'de Halvetiyye, Ebü'n-Necib es-Sühreverdi'de Sühreverdiyye, Kutbüddin-i Ebheri'de Ebheriyye silsilesiyle birleşir. Cüneyd-i Bağdadi ve Hasan-ı Basri hazretleri vasıtasıyla hazret-i Ali'ye ulaşır.

Hamidüddin-i Aksarayi hazretlerinin zahiren HaceAlaeddin Erdebili'den nisbet almakla birlikte, Üveysi olarak Bayezid-i Bistami hazretlerinin ruhaniyetinden de feyz aldığını bildiren kaynaklar vardır. Buna göre Bayramiyye yolunun silsilesi, HacıBayram-ı Veli, Hamidüddin-i Aksarayi, Sa'd-i Rumi, İbrahim el-Basri ve Ebü'l-Hasan el-Harkani vasıtasıyla Bayezid-i Bistami'ye ulaşmaktadır. Böylece Nakşibendiyye yolu silsilesiyle de birleşmektedir. Dolayısıyla Bayramiyye yolu Halvetiyye ve Nakşibendiyye yollarını birleştirmektedir.

Hacı Bayram-ı Veli'nin, hocası Hamidüddin-i Aksarayi hazretlerininAksaray'da vefatından sonra Ankara'ya dönüp İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya ve talebe yetiştirmeye başladığı 1412 (H.815) senesi Bayramiyye yolunun kuruluşu olarak kabul edilebilir. İlk zamanlar Ankara ve çevresinde yayılan Bayramiyye yolunun bağlıları kısa zamanda çoğaldı. Hacı Bayram-ı Veli hazretleri ve talebelerini çekemiyenler onun saltanat davasına kalkıştığı iddiasını ortaya atarak zamanın Osmanlı Padişahı Sultan İkinci Murad Hana şikayet ettiler. Padişah, Hacı Bayram-ı Veli'yi Edirneye davet etti. Onunla görüşünce hakkında söylenenlerin asılsız olduğuna kanaat getirdi, büyüklüğünü kabul edip özür diledi. Ankara'ya dönmesine izin verdi. Ayrıca Bayramiyye mensuplarından vergi alınmamasını emretti.

Hacı Bayram-ı Veli, Sultan Murad'la görüştükten sonra, hocası Hamidüddin-i Aksarayi'nin kendisine giydirdiği on iki dilimli, kırmızı renkli tarikat tacının rengini beyaza çevirdi, dilim sayısını da altıya indirdi. Ankara'ya dönüşünden vefatına kadar Bayramiyye yolunun esaslarını anlatıp, talebe yetiştirdi. Vefatından sonra Bayramiyye yolu Ankara dışında da yayıldı. Talebeleri, Akşemseddin ve Ömer Sikkini vasıtasıyla Beypazarı ve Göynük'te, Yazıcıoğlu Mehmed ve kardeşi Ahmed Bican vasıtasıyla Gelibolu'da, Şeyh Lütfullah vasıtasıyla Balıkesir'de, Akbıyık ve Hızır Dede vasıtasıyla Bursa'da, İnce Bedreddin vasıtasıyla Larende'de (Karaman), Muslihiddin Halife vasıtasıyla İskilip'te, Uzun Selahaddin ve Molla Zeyrek vasıtasıyla Bolu'da, Şair Şeyhi adlı halifesi vasıtasıyla da Kütahya'da yayıldı.

Hacı Bayram-ı Veli'nin talebeleri, onun vefatı üzerine halifesi Akşemseddin'e biat ettiler. Bayramiyye yolu onun tarafından devam ettirildi. Akşemseddin hazretlerinin kurduğu şubeye Şemsiyye-i Bayramiyye adı verildi. Şemsiyye-i Bayramiyye de Akşemseddin'den sonra halifesi Kayserili İbrahim Tennuri zamanında Tennuriyye adını aldı. Bu şube de İbrahim Tennuri'nin Şeyh Ali, Şeyh Lütfullah, Şeyh Kasım adlı oğullarıyla Şeyhülislam Ebüssüud Efendinin babası İskilipli Şeyh Muhyiddin Yavsi tarafından sürdürüldü. Tarikat silsilesi dört kişi vasıtasıyla Akşemseddin'inHamza Şami adlı halifesine ulaşan Bolulu Himmet Efendi, Bayramiyye'nin Himmetiyye şubesini kurdu. Bayramiyye yolu son dönemlere kadar bu şube vasıtasıyla devam etti. Hacı Bayram-ı Veli'nin halifelerinden feyiz olanMuhammed Üftade'nin halifesi Aziz Mahmud Hüdayi'nin kurduğu Celvetiyye yolu da Bayramiyye'nin kolu sayılır.

Bayramiyye yolunun bir kolu da, Hacı Bayram-ı Veli'nin talebesi Ömer Sikkini tarafından kurulan Melamiyye'dir.

Bayramiyye yolunda esas olan cehri yani açık zikirdir. Bazı kolları ve şubeleri ise cehri zikrin yanında hafi, yani gizli zikri de kabul ederler.

Bayramiyye yolunun Ankara'daki dergahının (Asıtane) şeyhliğini Hacı Bayram-ı Veli'nin vefatından sonra büyük oğlu Ahmed Baba yürüttü. Ondan sonra Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin torunu Edhem Baba şeyhlik makamına geçti. Bu zamandan, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı 1925 senesine kadar ailenin en büyük ve en layık oğulları meşihatları padişah beratlarıyla tasdik edilerek şeyhlik vazifesini sürdürdüler. Dergahın yirmi yedinci ve son şeyhi 1945 senesinde vefat eden Şemseddin (Bayramoğlu) Efendiydi.

Bayramiyye yolunun Ankara dışında bulunan tekke ve zaviyeleri ise şunlardı: Edirne'de Ayşekadın Mahallesinde Sultan Hacı Bayram adlı bir zaviye; İstanbul'da Yavuz Sultan Selim Camii yakınlarında Sultan İkinci Bayezid tarafından Bayramiyye tekkesi olarak yaptırılan daha sonra Halvetiyye yolunun Sivasiyye koluna intikal eden Sivasi Tekkesi; Bayramiyye'nin Himmetiyye koluna ait Eyüb civarında Abdi Baba Tekkesi; Topkapı'da KızlarAğası Mehmed Ağanın inşa ettirdiği cami içinde Bayezid Ağa Tekkesi; Üsküdar Salacak'ta Emekyemez (Etyemez) Tekkesi; Kağıthane'deAbdüssamed Ağa Tekkesi; Üsküdar Divitçiler'de Bezcizade Muhyiddin Efendi Tekkesi; Şehremini Altımermer'deTavil Mehmed Efendi Tekkesi; Aksaray'daCismilatif Tekkesi; Üsküdar'da Nakkaşpaşa'da Himmetzade Tekkesi; Kasımpaşa'da Haşimi Osman Tekkesi.

Bu yapıların birkaçı 1840 senesinde bile arsa halinde bulunuyordu. 1889'da İstanbul'da dört Bayrami tekkesinin faal halde olduğu kaydedilmişti. Tekkelerin kapatılmasından bir yıl önce (1924); Emekyemez (Etyemez), Himmetzade, Fatih Çarşamba'daMehmedAğa Camii, Şehzadebaşı Bozdoğan Kemerinde Helvayi Yakub tekkeleri bulunmaktaydı. Bugün bu tekkeler ya harab halde veya gayesi dışında kullanılmaktadır. 

---oOo---    ---oOo---      ---oOo---

Hacı Bayram Velî (öim.1482) tarafından Ankara'da kurulan bu tarikat, Anadolu'nun dînî ve millî kültürü üzerine derin tesir icrâ etmiştir. Hz, Ebu Bekir ve Hz. Ali'ye dayanan iki ayrı silsilesi vardır. (Birincisi şöyledir: Hacı Bayram Veli-Hamidüddin Aksarayî-Şâdi Rumi-İbrahim Basri-Süleyman İskenderanî-Hasan Esterabadî-Mahmud Basrî-Sadeddin Bağdadi-İshak Harezmi-Süleyman Buharî-Süleyman İsfahani-Ahmed Horasanî-Ebül Hasan Cürcânî-Musa Bistamî-İbrahim Hindi-Beyazid Bistamî. Bu kol Hz.Ebû Bekirle birleşerek Hz. Peygamber e dayanmaktadır, öteki silsile şöyledir: Hacı Bayram Veli-Hamidüddin Aksarayî-İbrahim Erdebili-Alâeddin Erdebili-Sadreddin Musa Erdebili-İbrahim Zâhid Gilânî-Cemâleddin Tebrizî-Ş.Muhanvned Tebrizî-R. Muhammed Nahhasî-Kutbuddin Ebherî-Ebunnecbi Sühreverdî-Ömer Bekri-Muhammed Bekri-Muhammed Dineveri-Mimşad Dineueri-Cüneyd Bağdadi. Bu kolda Hz.Ali ile Hz. Peygambere ulaşmaktadır).

Bayramîlik sessiz zikri esas alan Nakşilik ile sesli zikri benimseyen Halvetilik'in birleştirilmesinden meydana gelen bir tarikat olarak kabul edilir. Fakat Nakşilik tesiri daha azdır. Hacı Bayram'ın şeyhi olan Hamîdüddin Aksarayi (Somuncu Baba) Erdebil bölgesinde tasavvufi eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu'ya gelip irşâda başlamış ve bu arada Ankara'da müderrislik yapan Hacı Bayram'ı eğitimine almıştır. Hacı Bayram'ın kurduğu tarikat sünnî inançta olup sesli zikir esâsına dayanıyordu. Tekkede veya bir mecliste toplanmak, on iki rekâtlık bir teheccüd namazından sonra zikir halkası oluşturmak, kudüm çalarak çarşıyı dolaşmak Bayramiyye geleneklerinden idi. "Lâ ilâhe illallah" kelimesi zikir sözleri idi. Gözleri kapamak, nefesi tutmak, baş sağa ve sola sallamak suretiyle yapılan zikre "gönüle varmak" denirdi.

Bayramîlik'te vahdet-i vücûd'a inanmak esastır, öteki tarîkatlerin çoğunda, vahdet-i vücûd sülûkün sonunda ulaşılan bir netice iken, Bayramîlerde daha işin başında vahdete inanmak ve zamanla bunu "oluş" hâline getirmek icab ederdi. Bu tarikatte çok önem verilen "fiillerin birlenmesi", "sıfatların birlenmesi", nihayet "zâtın birlenmesi" yani sırasıyla her şeyin fâilinin Allah olduğu, Allah'ın sıfatlan ile zuhur ettiği, aslında Allah'tan başka gerçek varlık bulunmadığı şeklindeki tevhid anlayışına çok önem verilir. Hacı Bayram bu tevhid mertebelerini "Bilmek", "Bulmak", "Olmak" diye ifâde etmiştir.

Bayramîlik'in esasları kısaca cezbe, muhabbet ve sırrı ilâhî olarak ifâde edilir. Ahilikte olduğu gibi, Bayramîlik'e mensup olan dervişlerinde bir sanat veya işle meşgul olmalan mecburiyeti vardı. Ahiler Ankara ve civârında yaygın olan Bayramîyye tarikatına girmiş ve geleneklerini bu tarikat içinde devam ettirmişlerdir.

Ankara, İstanbul, Bolu, Bursa, İzmir, Adana, Maraş ve Kastamonu bölgelerinde yayılan Bayramîlik, Anadolu'da dînî hayâtın şekillenmesine önemli hizmet görmüştür. Ta Hacı Bayram'dan îtibâren, mensuplarının ziraatla, sanatla, kısacası el emeği ve alın teri ile geçimlerini sağlamaya önem vermeleri dikkat çekicidir. Bu durum,hazır yeyici derviş topluluğu imajının revaç bulmasını da engellemiş sayılır.

Hacı Bayram'ın vefatından sonra Bayramîiik iki büyük kola ayrıldı. Bunda meşrep ve mizaç farklılıkları da rol oynadı. Asıl Bayramîlik, Hacı Bayram'ın seçkin halîfesi Akşemseddin tarafından devam ettirildi. Bu kola Şemsiyye-ı Bayramîyye dendi. Bunlar sesli zikri esas almıştı. Öteki halîfe Ömer Sikkînı. yani Bursalı Bıçakçı Ömer Dede ise Melâmiyye-i Bayramîyye kolunun kurucusu oldu. Sessiz zikir ve melâmet temayülü bu şûbe tarafından devam ettirildi.

Bayramı Melâmiliği Ayaşlı Bünyamin, Pir Ali, İsmail Mâşukî, Ahmed Sarban, Hüsameddin Ankaravî, Şeyh, Bâli ile varlığını sürdürdü. Fikirlerindeki coşkunluk sebebiyle zaman zaman sert tepki ile karşılanmış, mensuplârından bâzılan idam edilmiştir. Bayramîlik'in ayrıca Tennûririye, Himmetiye, İseviyye ve Hamzaviyye kolları vardır. Aziz Mahmud Hüdâi'nin kurucusu olduğu Celvetîlikde Bayramîlik'in devamı sayılır.

---oOo---    ---oOo---      ---oOo---

Hacı bayramı veli tarafından kurulan tarikattır, Hacı Bayram-ı Veli nin asıl adı Nu’man’dır. Ankara’nın Zülfadl (solfasol) köyünde doğdu. Dini ilimleri tamamlayarak önce müderris oldu. Medresede müderrisliği bırakarak devrin ünlü şeyhi ”Somuncu baba” lakabıyla anılan ebü hamid Hamidüddin Aksarayi’ye intisab etti. O’nun vefatından sonra Ankara’da kendi adıyla anıla dergahında irşad hizmetine başladı. İlim ve irfanı sayesinde devrin sevilen bir şeyhi oldu. İlim ve devlet ricalinde pek öok kimse kendisinden feyz aldı. bir ara 2.Murat’ın daveti üzerine Edirne’ye gitti. Orada ilim ve devlet adamlarıyla görüştü. Başta Fatih’in Hocası Akşemseddin olmak üzere Yazıcıoğlu Mehmed, Ahmed Bican, Akbıyık Sultan, Dede Ömer Sikkını gibi pek çok halife yetiştirdi. Bayramiyye tarikatı genellikle Halvetiyye  ile Nakşibendiyye tarikatlarının prensiplerini birleştiren bir tarikat oldu.  Hacı Bayramı Veli’nin Şeyhi Hamidüddin Aksarayi’nin hem Safevi ailesi vasıtasıyla Halvetiyye hemde Şam’daki Şeyhi Şadi-i Rumi aracılığıyla Nakşi eğitim gördüğü kaydedilir. Bayramiyye daha kurucusunun zamanında temel esasları belirlenmiş, Ankara Bursa ve Edirne çevresinde yayılmıştır. 
Hacı Bayram Veli’nin çiftçilik yaparak kendi el emeği ile geçinmesi mürid ve müntesiblerini bir meslek ve sanata yönlerdirmesi onun ”Ahilik ve Melamet” meşrebine yakınlığı şeklinde değerlendirilmektedir. Bayramiyye Halvatiyye gibi cehri usul üzere esma zikrini benimsemiş bir tarikattır. Ancak Bayramiyye’nin Melamiyye kolunda ”gönül bekleme” denilen bir hafi zikir şekli vardır. Bayramiyye ”cezbe, muhabbet ve sırr-ı ilahi” şeklinde üç temel esasa sahibtir.
Hacı Bayram-ı Velî’den sonra tarîkatın en büyük şeyhi sayılan Akşemseddin’in eserleri, tarîkatın temel esaslarının korunmasında büyük bir hizmet ifâ etmiştir. Çünkü Hz. Bayram-ı Velî’nin birkaç manzumesi dışında herhangi bir eseri günümüze ulaşmamıştır.
Gerek Akşemsedin ve gerekse İbrahim Tennûrî’nin İbn Arabî fikirlerini savunan eserleri, Bayramiyye’nin çizgisini gösterir. Bayramiyye’nin bir başka özelliği de bir Türk tarafından Anadolu topraklarında kurulan ilk tarîkat olmasıdır. Yayıldığı bölgeler de genelde Anadolu ve Balkanlar’daki Türk bölgeleridir.
Bayramiyye tarîkatının tâcı önceleri oniki dilimli ve kırmızı renkli iken, Hacı Bayram-ı Velî tarafından altı dilimli beyaz çuhaya dönüştürülmüştür. Tâcın boyu başlangıçda Mevlevî sikkesi gibi uzun olduğu hâlde, daha sonraları kısaltılmıştır. Tâcın tepesinde Hamîdüddin-i Aksarâyî’nin Şam’daki Bâyezidiyye dergâhına intisabını sembolize eden, gülü andıran bir düğme vardır. Bayramiyye tarîkatının Akşemseddin tarafından kurulan Şemsiyye, Dede Ömer Sikkînî tarafından temsil edilen Melâmiyye ve Akbıyık vâsıtasıyla Aziz Mahmud Hüdâyî’ye nisbet edilen Celvetiyye adlı üç kolu vardır. Asıl Bayramîlik, Şemsiyye ve onun kolu Himmetiyye olarak devam etmiştir. Ankara’daki merkez tekkeden başka İstanbul, Bursa, Edirne ve Balkanlar’da da Bayramî tekkeleri, sayıları az da olsa başlangıçtan beri vardır.
Melâmiyye bir meşrebin adı olmasının yanı sıra Dede Ömer Sikkînî ile birlikte bir tarîka’ın adı olmuştur. Bayramî melâmîleri, Osmanlılar döneminde en çok takibata uğrayan tarîkat mensupları olarak dikkat çekmektedir. Şemsiyye ile Melâmiyye aynı tarîkatın iki ayrı kolu olduğu hâlde, her ikisi de tarîkat silsilesi açısından çelişkili bir konumdadır. Hafî zikri iltizam eden Melâmiler , cehrî zikri esas kabul eden Halvetî silsilesini, cehrî zikri tercîh eden Şemsîler de Nakşbendî silsilesini benimsemişlerdir.
Celvetiyye tarîkatı her ne kadar Bayramiyye’nin bir şubesi ise de, zamanla müstakil bir tarîkat hâline gelmiştir. Celvetiyye’nin kurucusu Aziz Mahmud Hüdâyî (ö.1038/1628 )’dir. Osmanlı döneminde yetişen en nüfûzlu şeyhlerden biri olan Aziz Mahmud Hüdâyî iyi bir medrese tahsilinden ve müderrislik payesine eriştikten sonra tarîkata girmiştir. Otuza yakın eseri ve yüzbinlere varan mürîdi bulunan Hüdâyî’nin tarîkatı, sağlığında ve vefâtından sonra İstanbul, Bursa ve Balkanlar’da yayılmıştır. “Tevhîd zikri ve mücâhede” esasına dayanan tarîkat, ilim ve devlet ricâlinin de ilgisini çekmiştir. Bursalı İsmail Hakkı (ö.1137/1724) gibi velûd mutasavvıf müellifler, bu tarîkattan yetişmiştir. Tarîkatın Hakkıyye, Fenâiyye, Selâmiyye ve Hâşimiyye adlı kolları, İstanbul’da otuz kadar tekkesi vardı.
Bunlardan başka Medyeniyye, Kübreviyye ve Sa’diyye adıyla anılan müstakil tarîkatlar vardır. Bunlardan Medyeniyye, Ebû Medyen Şuayb (ö.590/1193) tarafından kurulan tarîkattır. Endülüslü olan Ebû Medyen Mağribî’nin İbn Arabî’nin fikir dünyâsında derin izler bıraktığı bilinmektedir. Kuzey Afrika taraflarında “Şeyhu’l-mağrib” adıyla anılan Ebû Medyen, Doğu’nun şeyhi “Şeyhu’l-maşrık” Abdülkadir Geylânî ile çağdaştır. Şâziliyye tarîkatının kuruluş ve gelişmesinde etkili olmuştur.
Kübreviyye ise Türkistan şeyhlerinin ulularından Necmeddin Kübrâ (ö.618/1221)’ya nisbet edilen tarîkattır. Moğollarla mücâdelesinde şehid olan şeyhin tarîkatı Anadolu’dan çok, Orta Asya, İran ve Rusya taraflarında yaygındır. Bugün hâlâ Özbekistan taraflarında temsilcileri bulunduğu söylenmektedir.
Sa’diyye de Sa’deddin Cibâvî (ö.700/1300) tarafından kurulmuştur. Suriye bölgesinde doğup gelişen tarîkat, daha sonraları Anadolu ve İstanbul’a da gelmiştir. Sa’diyye’nin diğer adı “Cibâviyye”dir. Tekkelerin kapanmasına yakın yıllarda, İstanbul’da yirmiden fazla Sa’dî tekkesi bulunduğuna bakılırsa, Sa’diyye’nin yaygınlığı anlaşılmış olur.


I-) BAYRAMİLİĞİN DAYANDIĞI TEMELLER
Hacı Bayram Veli tarafından Ankara’da kurulan bir Türk tarikatı olan Bayramiyye tarikatı, aynı zamanda Anadolu’da doğup büyüyen bir mutasavvıf tarafından kurulmuş olan ilk Türk tarikatıdır. Nitekim Bayramiyye tarikatı daha Hacı Bayram Veli’nin sağlığında büyük bir yaygınlık kazanmıştı.

Bu tarikatın kuruluşunu Ebu Hamüdüddin Aksarayi’nin vefat tarihinden sonra Hacı Bayram Veli’nin Ankara’ya dönüp 1400’lü yıllarda irşad faaliyetlerine başladığı yıllar olarak belirlemek doğru olacaktır. Bayramiliğin temelleri esasen üç önemli dayanağa dayanmaktadır. Bunlar; cezbe, muhabbet ve Sırr-ı İlahi’dir. Cezbe; Allah’ın kulunu kendine çekmesi olarak tanımlanırken, muhabbet ise kulun sadece Allah’ı istemesine ve Allah’ın da bu kuluna yüce haller vermesi şeklinde açıklanmaktadır. Sırr-ı İlahi ise; tarikat ve vahdet sırlarının, tasavvufa yabancı olanlara açılmayıp gizlenmesidir. Bayramilikte, dervişin cezbe ve muhabbetten sonra; İlahi sırları elde etmeye çalışması hedef olarak görülmüştür.

II-) BAYRAMİLİĞİN KOLLARI
Hacı Bayram Veli vefat ettikten sonra onun kurmuş olduğu Bayramiyye tarikatının başına ilmi ve kıdemi sebebiyle Akşemseddin geçmiştir. Bundan sonra Hacı Bayram Veli’nin bütün müridleri Akşemseddin’in etrafında toplanmışlardır.

A-) Şemsiyye-i Bayramiyye

Hacı Bayram Veli vefat ettikten sonra Akşemseddin onun makamına geçerek Şemsiyye-i Bayramiyye kolunu kurmuştur. Bunlar açık zikri benimseyerek birkaç yan kola ayrılmışlardır. Bu kollardan Tennuriyye, Akşemseddin’in halifesi Kayserili İbrahim Tennuri tarafından kurulmuş, Himmetiyye ise Himmet Efendi tarafından kurulmuştur. Şemsiyye-i Bayramiyye’nin diğer bir alt kolu olan İseviyye ise Saruhanlı İlyas tarafından kurulmuştur.

B-) Melamiyye-i Bayramiyye


Yukarıda da belirtildiği gibi asıl Bayramilik, Hacı Bayram Veli vefat ettikten sonra Akşemseddin tarafından yürütülmüştür. Fakat Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Bıçakçı Ömer Dede (Sikkini), Akşemseddin’in zikir ve sohbetlerine katıldıktan sonra ondan bazı görüşleri nedeniyle ayrılarak Melamiyye-i Bayramiyye kolunu kurmuş ve gizli zikir ile melamet tavrını benimsemiştir. 3

C-) Celvetiyye


Celvetiyye tarikatının kurucusu olan Aziz Mahmud Hüdai’nin silsilesi Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Akbıyık Meczub’a dayanmaktadır. Özellikle Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Hızır Dede’den feyz alan Üftade’nin halifesi olan Aziz Mahmud Hüdai’nin kurduğu bu tarikat silsile olarak Bayramiyye’nin bir kolu olmakla birlikte genel olarak müstakil bir tarikat olarak gelişmiştir.

BAYRAMİLİĞİN YAYILIŞI

Bayramilik ortaya çıktığı zamandan itibaren geçen zaman diliminde devamlı olarak yayılma fırsatı bulmuş bir tarikattır. Bu tarikat sadece Anadolu toprakları ile sınırlı kalmayıp Anadolu’nun çevresinden başlamak suretiyle değişik kıta ve sahalarda yayılma imkanı bulmuştur .

Avrupa’da özellikle Edirne, Selanik, Peç, Peşte, Mora, Mostar, Saraybosna, Vidin, Belgrat, Serez, Manastır, Üsküp, İştip, Tikşev, Köprü ve İsnefçe yolları ile yayılan Bayramilik, Asya ve Afrika’ya Ankara, Konya, Aksaray, Bursa, Şam, Mekke, Medine ve Kahire yollarından ulaşmıştır. Özellikle Mısır’da Bosnalı İbrahim bin Timur Han bin Hamza sayesinde geniş yayılma sürecine girmiştir.

SONUÇ

Anadolu’da dünyaya gelen Hacı Bayram Veli, fikirleri ve hareketleri ile zamanında yaptığı etkiyi kurduğu tarikat ve yetiştirdiği halifeleri ile gelecek nesillere kadar ulaştırmıştır. Özellikle Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun geçirdiği zor durum esnasında ortaya çıkarak ehl-i sünnet inancının yayılmasını sağlayan Hacı Bayram Veli, Osmanlı Devleti’nin dini ve milli birliğinin sağlanmasında da önemli bir rol oynamıştır. Özellikle bir mutasavvıf olarak dünyayı terk yerine onu imara yönelmesi onun ileri görüşlülüğünü simgeler.


Kaynak :

Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar; Prof. Dr. H. Kamil YILMAZ; Ensar Neşriyat
Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU-Şamil İA
Rehber Ansiklopedisi
(M.DEMİRCİ)
(SBA)
Fotoğraflar-hacibayramiveli . com







Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)