Thread Rating:
  • 30 Vote(s) - 3.03 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
islamda Önemli Edebler Adablar Nelerdir?
#1
Dini-1 
   

islamda Önemli Edebler Adablar Nelerdir?

Adab Nedir?

Edep kelimesinin çoğulu olan adab terimi İslam dininin her Müslüman için gerekli gördüğü bir ahlak sınıfıdır. İnsan aklının da güzel bulduğu söz ve davranışlarda, aklı başında bir Müslümanın uyması gereken görgü kuralları göz önünde bulundurarak hareket etmek adaptır. Adap insanı iyiliğe, hayra ve güzelliğe yöneltmesi sebebi ile her Müslüman için önemlidir.

Fıkıh terimi olarak ise adab, Hazreti Peygamber Efendimizin devamlı olarak değil de ara sıra yaptığı işler, davranışların karşılığı olarak kullanılan bir terimdir. İslam dinide, dine ve sünnete dair adabları yerine getiren her kul sevap kazanır. Bu adabları yerine getirmeyen kullar ise günaha girmezler vede kınanmaz. Bu açıdan Adab nafile, mendub, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlı manaları da içermektedir. Adab kelimesi, herhangi bir işl veya davranışa nispet edildiği vakit ise o alana dair gerekli özel kuralları ve o işin incelikleri, uyulması gereken dini, ahlaki, mesleki gibi konularda hüküm ve esasları ifade etmektedir.

Yüce Mevlamızda insanlara adab ve edep konusunda emirler ve öğütler vermiştir. Şu ayeti kerime bunun bir örneğidir. Bu ayeti kerimede Yüce Mevlamın insanlara Peygamberin yanında adablı olmaya “yükses sesle bağırmayın” buyurarak çağırmıştır. * Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. (Hucurat-2)

Adab terimini bilhassa tasavvufi terimler arasında yeralmaktadır. Zira tasavvuf bir usul ve eğitim terbiye metodu olduğu için adabta tasavvufun bir parçasıdır. Çünkü adab denilince eğitim, yapılması gerekenler manası kastedilmektedir.

Sünnete göre âdâb-ı muaşeret (Görgü kuralları) Nelerdir?

Peygamberimizin (asm) sünnetleri çok geniştir. Bu bakımdan hepsini burada anlatmamız mümkün değildir. Peygamberimizin sünnetlerini anlatan eserlere bakmanızı tavsiye ederiz.

İslâm; doğumdan ölüme kadar hayatın ne şekilde yaşanacağını, davranışların nasıl olacağını, iç ve dış dünyamızın ne şekilde bir yapıya kavuşturulacağını tespit etmiştir. Madden ve mânen sağlıklı bir fert, sağlıklı bir aile ve sağlıklı bir toplumun yolu İslâm'ın emrettiği hayat tarzını yaşamak ile mümkün olabilecektir.

HER HAYRIN BAŞI BESMELEDİR:

Her hayırlı işe "Bismillahirrahmanirrahim" ile başlanır. Sonunda da "elhamdülillah" denir. Sevgili Peygamberimiz (asm):

    "Bir işe besmele ile başlanılmaz, sonunda da elhamdülillah denmezse o işte hayır olmaz."

buyurmuştur. Çünkü besmele çekerek kul ile Allah arasındaki gerçek alâka kurulmuş olur. Nerelerde besmele çekilir veya çekilmez bir kaç misal verelim:

- Yemek yemeğe, abdest almaya ve hayırlı işe başlarken besmele çekmek sünnettir...

- Tuvalet ihtiyacı giderirken besmele çekmek mekruhtur.

- Haram olan bir şeyi yapmaya başlarken besmele çekmek haramdır.

SELAM VERME ADABI:

Müslümanlar birbirleri ile karşılaşınca selamlaşır ve tokalaşır. Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır:

1. İslam'ın emrettiği selamı unutma.

2. Tanıdığın veya tanımadığın Müslümanlarla karşılaştığın zaman selam vermeyi ihmal etme.

3. Selam verme şekli şöyle:
    a) Binek üzerinde olan yürüyene,
    b) Yürüyen oturana,
    c) Az kişiler çok kişilere,
    d) Küçükler büyüklere selam verirler.

4. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha güzel bir şekilde cevap ver.

5. Konuşmadan önce selam ver. Peygamberimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

KONUŞMA ADABI:

Şahsımıza karşı vazifelerimizden biri de dilimizi terbiye ve islah etmektir. İnsan iyi ve kötü bir çok şeyi dilinden bulur. Birçok insan dili sebebiyle en büyük musibetlere uğramışlardır. İnsanları cehenneme sürükleyip götüren de dilleridir.

1. Söylediği sözün nereye varacağını, düşünmek.

2. Dünya ve ahiret için faydası olmayan sözleri söylememek.

3. Sözleriyle kimsenin gönlünü kırmamak.

4. Musibet ve felaket getireceğinden korktuğu şeyi söylememek.

5. Konuşurken başkasının sözünü kesmemek.

6. Bir insanı över veya yererken aşırı gitmemek.

7. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak.

8. Boşboğazlık, gevezelik etmemek.

9. Söylerken ağzını eğip büzmemek, avurt çatlatmamak, ustalık, bilgiçlik satmamak.

10. Konuşurken karşısındakini hiçe sayarak ukalalık yapmamak, onun sözlerinde ayıp ve kusur aramamak.

11. Dilini lanete, küfüre ve kaba konuşmaya alıştırmamak.

12. Kendisine verilmiş bir sırrı başkasına söylememek.

13. Yalan yere bir söz vermemek, yapamayacağı bir şeyi söylememek.

14. Yalan söylemekten, yeminden, gıybet etmekten, koğuculuktan sakınmak.

15. Başkalarıyla alay etmemek, kimseye kötü bir ad takmamak.

EVE GİRİŞ ÇIKIŞ ADABI


1. Kapının sağında veya solunda durmak.

2. Kapıya üç defa vurmak, izin verilir ise, içeriye girmek, izin verilmez ise geri dönmek.

3. Eve girince ve çıkarken "Esselamü Aleyküm" diyerek selam vermek.

4. Evden çıkınca "Bismillahi tevekkeltü al-Allah la havle vela guvvete illabillah" demek.

YEMEK YEME ADABI

1. Sofra hazırlanırken yardımcı olmak.

2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.

3. Büyükleri sofraya oturmadan sofraya oturmamak.

4. Besmele çekip, Allah'a vermiş olduğu nimetler için şükür etmek.

5. Yemeğe önce yaşça veya mevkice büyük olan kişinin başlaması uygundur

6. Sağ eliyle yemek.

7. Lokmayı ağza göre almak ve iyice çiğnedikten sonra yutmak.

8. Lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamak.

9. Önündeki yemeği soğutmak için, yemeğin içine üflememek.

10. Başkalarını tiksindirecek, iğrendirecek harekette bulunmamak ve söylememek.

11. Ağızda yemek varken konuşmamak, gülmemek.

12. Başkasının lokmasına ve yediğine bakmamak.

13. Elini yemek kabına silkmemek ve lokmayı ağzına götürürken başını tabağa doğru uzatmamak.

14. Yemek seçmemeye özen göstermek.

15. Yemeği aynı kaptan yeyip, tabağın ortasından değil, kendi önünden yemek.

16. Lokmasını ve aldığı yemeği bitirmek.

17. Tabaklarda artık, sofrada kırıntı bırakmamak.

18. Toplu yemek yenirken herkes yeyip bitirmedikçe sofradan kalkmamak.

19. Yemek bitince "Elhamdülillah" demek.

20. Yemeği yapana teşekkür etmek.

21. Sofra kaldırırken yardımcı olmak.

22. Yemek sonrası elleri yıkamak, dişleri fırçalamak.

23. Sokaklarda yemek yememek ve içmemek.

24. Gezinerek yemek yememek.

25. Helalinden, temiz yemek ve Allah'a şükretmek.

26. Acıkmadan yemek yememek. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:

    "Sizden biriniz yiyeceği zaman sağ eli ile yesin, içeceği zaman da sağ eli ile içsin. Zira şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer." (bk. Müslim, Eşribe, 104-106)

SUYU İÇME ADABI


1. Besmele çekmek.

2. Suyu bardaktan (veya tasdan) içmek.

3. Suyu oturarak içmek.

4. Bardağı sağ el ile ağıza götürmek.

5. Bardağın içine nefes vermemek.

6. Suyu üç yudumda içmek sonunda "Elhamdülillah" demek; su içmenin adaplarındandır.

TUVALET ADABI

1. Tuvalete girmeden önce "Eüzü Besmele" çekmek.

2. Sol ayak ile girmek.

3. İhtiyacı ayakta değil, oturarak gidermek.

4. Tuvalette konuşmamak, bir şeyler yememek, oyalanmamak.

5. Tuvaletten çıkmadan temizlik kontrolü yapmak (elleri yıkamak).

6. Sağ ayak ile çıkmak. Çıkınca "Gufraneke" demek, adaptandır.

YATMA ADABI

1. Yatmadan önce elleri yıkamak.

2. Dişleri fırçalamak.

3. Kıyafetlerle değil, pijamalarla yatmaya özen göstermek.

4. Giysilere sağdan giymeye başlamak.

5. Besmele çekip sağ tarafa doğru dönüp yatmak.

6. Yatmadan önce dua etmek, adaptandır.

GÖZ KULAK GİBİ AZALARIN TERBİYESİ

Müslüman'a başkalarının kanı, ırzı, namusu, malı haramdır. Kendisinin olmayan herhangi bir şeye kötü gözle bakmamak, kendi canı, namusu, malı nasıl mukaddes ise, başkalarınınkini de aynı şekilde kabul etmeli, kendini tamamen haramdan ve kendisine ait olmayan her şeyden çekmek İslâm'ın emridir.

TOPLANTILARDA ADAB

Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Efendimiz (asm) bir mecliste nasıl davranılacağını bildirmiştir.

1. Bir toplantıya herkesi iğrendirecek elbise ile, fena kokularla gitmemek,

2. Mecliste daima güler yüzlü olup, ekşi suratlı ve geveze olmamak,

3. İleri geçip oturmamak, hakkı olmadıkça ileriye geçmemek,

4. Kendisinden yaşça ve bilgice yüksek olanlara hürmet etmek,

5. Anası, babası veya hocasına daha çok hürmetli olmak,

6. Oturanlara sıkıntı verecek hallerden sakınmak,

7. İki kişi arasına oturmak lazım gelirse, onların iznini istemek,

8. Sonradan gelene yer göstermek,

9. Kendisinden büyük olanların yanında ayak ayak üstüne koymamak,

10. Ev sahibinin, misafiri uğurlaması,

11. Kalabalık içinde iki kişi arasında gizli konuşulmaması,

12. Esnememek, mecbur olursa eli ile ağzını kapamak,

13. Öksürme veya geğirme ile çevreyi rahatsız etmemek, tiksindirmemek,

14. Meclis ve toplantılarda edebe riayet etmek.

KOMŞULARIMIZA KARŞI VAZİFELERİMİZ

Aile ve akrabamızdan sonra bize en yakın olan komşularımızdır. Komşularımıza olan vazifelerimizin başlıcaları şunlardır:

1. Komşulara el ve dil ile eziyet etmekten kaçınmalıdır. Evde gürültü yapmak, dökülen çöplerle komşuları zor durumda bırakmak, vb. Müslümanlıkla bağdaşmaz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

    "Allah'a ve ahiret gününe İman eden komşusuna eziyet etmesin." (Müslim, İman, 73, 75)

2. Komşusunu çaresizlik içinde gören kimse, onun yardımına koşmalıdır. Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede komşuya iyilik edilmesini tavsiye etmektedir. (Nisa, 4/36)

3. Komşunun evini, kendisinin bulunmadığı zamanlarda korumak,

4. Komşuları zaman zaman ziyaret etmek, hastalandıklarında kendileriyle yakından ilgilenmek, komşu hakkının önemini Peygamber Efendimiz (asm) şu hadisi şeriflerinden daha iyi anlamaktayız:

    "Cebrail, bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya mirasçı yapacağını zannettim." (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr ve Sıla, 140: 141)

Komşumuz Müslüman olmasa bile onlarla iyi geçinmek (örnek olmak), eziyet etmekten sakınmak, iyi davranışlar içinde bulunmalıyız.

MİSAFİRLERE KARŞI VAZİFELERİMİZ

Misafirleri güzel bir şekilde ağırlamak, Müslümanlığın emirlerindendir. Peygamber Efendimiz (asm), kendisini ziyarete gelenlere elinde bulunan yiyeceklerden bol bol yedirir, hatta ev halkıyla birlikte geceyi aç olarak geçirdiği zamanlar da olurdu. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurulmakta:

    "Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin." (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75)

Atalarımız kahramanlığı ve dürüstlüğü yanında, misafirperverliği de, sahip olduğu eşsiz üstünlüklerindendir. Bugün yurdumuzun birçok Köylerinde, misafirler için ayrılmış özel yerler (köy odaları) vardır. Misafirlerimize karşı olan vazifelerimizden başlıcalar şunlardır:

1. Misafirleri güler yüz ve tatlı dille karşılamak,

2. Yediğimiz içtiğimiz şeylerin en iyisini onlara sunmak,

3. Misafirlerin üzerine fazla düşüp onları sıkmamak,

4. Misafirlerin yanında çocukları ve hizmetçileri azarlamamak,

5. Topluluklarda dikkat ettiğimiz önemli noktalara, misafirlerin yanında da dikkat etmek.

ZİYARETLERİN ADABI

Müslümanların birbirlerini ziyaret etmeleri, aradaki sevgi, saygı ve dayanışmayı kuvvetlendirir. Zaman zaman akraba, yaşlı ve hasta kimseler ziyaret edilmek suretiyle gönülleri alınmalıdır. Ancak ziyaretlerin, usulüne uygun olarak yapılması gerekir. Ziyaretlerle ilgili edepleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Ziyaretlerin vakti iyi seçilmelidir. Uyku, yemek ve iş zamanlarında ziyarete gidilmemelidir.

2. Ziyaretlere giderken, temiz ve düzgün elbiseler giyilmelidir.

3. Ziyaret edilen evin kapısı çalınmalı, ev sahibi izin verdikten sonra içeri girilmelidir.

4. Ziyaret sırasında güler yüz gösterilmelidir.

5. Ziyaretine gidilen evde bulunanların, sevinçleri ve kederleri paylaşılmalıdır.

6. Ev sahibinin işi varsa, ziyareti uzatmadan müsaade isteyerek ayrılmalıdır.

7. Ziyaret edilen kimsenin yaş, akrabalık veya hastalık gibi durumları göz önünde bulundurularak, konuşma şeklinde dikkat edilmelidir.

8. Özellikle yaşlılar ile hastalar, sık sık ziyaret edilmelerini beklerler. Bu bakımdan bu kimselerin ziyaretleri diğerlerine göre daha fazla yapılmalıdır.

Banyo Adabı

Dinimiz müslümanın sadece namaz kılarken değil hayatının tüm safhalarında temiz olmasını istemiştir. Hayatının her anında bizlere örnek olan peygamber efendimiz ise bizlere banyo adabı ile ilgili nelere dikkat etmemiz gereken konuları hadisleriyle bizlere anlatmaya özen göstermiştir. Kadınların banyo adabı nasıl olmalıdır? Banyoda örtünmek ve çıplak olarak banyo yapmak  gibi konularda peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde neler söylemiştir?
Maddeler Halinde Efendimizin Banyo Adabı

    Peygamber efendimiz banyoya girerken sol ayağı ile girerdi. Bu alışkanlığı bizlerde peygamber efendimizin banyo adabı olarak uygulamalıyız. Peygamber efendimiz hayırlı işleri sağ eliyle ve sağ ayağı ile yerine getirirken temizlenmek, taharetlenmek gibi işlerini de sol eli ve sol ayağı ile yerine getirirdi. Ayrıca peygamber efendimiz banyoya girerken şu duayı okurdu:“Bismillahirrahmanirrahim, pisliklerin her cinsinden ve kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”
    Peygamber efendimiz bir müslümanın sürekli Allah’ın karşısında olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle müslümanın sürekli temiz ve gusül abdesti almış olarak durması gerektiğini belirtmiştir.
    Efendimiz banyoda setr-i avret kurallarına uyardı. Bu nedenle gusül almak için banyoya girerken mutlaka avret yerlerini örter ve kesinlikle çıplak olarak banyo yapmazdı. Çıplak olarak banyo yapmak dinimizin banyo adabı kurallarına uygun değildir.Çıplak olarak banyo yapmak mekruh sayılmaktadır.
    Peygamber efendimiz banyoya ilk girişinde sağ ve sol omuzlarını yıkardı.
    Suyu kesinlikle fazla israf etmezdi. Hatta bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır.

    Akarsuyun kenarında bile olsan suyu israf etme.

    Peygamber efendimizin banyo adabı ile ilgili bizlere tavsiye ettiği en önemli hususlardan birisi de banyoda konuşmamamız gerektiğidir. Banyoda konuşmamalı Kur’an v.b şeyler okunmamalıdır.
    Banyoda küçük veya büyük abdest bozmak peygamber efendimizin yasakladığı hususlardan birisidir.
    Banyoya ne zaman girilmesi konusunda da peygamber efendimiz bizlere şu hususu hatırlatmıştır. Banyoya akşama yakın yada akşam ile yatsı namazları arasında banyoya girilmemelidir.


Koltuk altı ve etek traşı adabı


Hz. Ebu Hureyre anlatıyor; Hz. Peygamber (a.s.m) buyurdu ki:

“Etek tıraşı olmak, sünnet olmak, bıyıkları kısaltmak, koltuk altını temizlemek, tırnakları kesmek fıtrattandır. (Yani; eskiden beri peygamberlerin uygulaya geldikleri prensiplerdendir.)” (bk. Neylu’l-Evtar,1/108)
Kütübü Sitte’de yer alan söz konusu hadiste geçen hususlar, bütün mezheplerin ittifakıyla sünnettir.(bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1/306-308).

Sünnet olmak hariç, diğer işlevleri haftada bir yapmak sünnettir. Hz. Peygamber (a.s.m)’in bu işlevleri cuma veya perşembe günü yaptığına dair rivayetler vardır.(bk. Zuhaylî, a.g.e. I/311).

Bunları kırk günden fazla yerine getirmemek -bütün mezheplere göre- mekruhtur.. (bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1/311).

Hanefilere göre bu gecikme tahrimen mekruhtur. (bk. Cezerî, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-arbaa, 2/45).

Tüyler ile saçları gidermenin ve tırnaklan kısaltmanın adabları

Tüyler ile saçları gidermenin ve tırnaklan kısaltmanın hükmüne iliş­kin mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

(86) Şâfiîler dediler ki: Cuma gününün sünnetlerinden biri, bıyığı, du­dağın kırmızılığı görünecek şekilde kısaltmaktır. Bunun anlamı, tüyleri hafifletip altı görününceye kadar bıyığı kısaltmada mübalağa edilmesidir. Tümden tıraş edilmesi mekruh olduğu gibi dipten kesilmesi de mekruhtur. Ama bir kısmını tıraş edip bir kısmını kısaltması caiz olur. Sakalı tıraş et­mek ve kısaltmakta aşırıya kaçmaksa mekruhtur. Bir tutamdan daha uzun olduğu takdirde fazlalığın kesilmesi normal olur. Özellikle kişinin yaratılış üzere olan normal görüntüsünü bozması, ya da uzun sakalı dolayısıyla lâf işitmesi dolayısıyla, bir tutamdan fazlasını kesmesi normal olur. Cuma gü­nü kişiden istenen sünnetlerden biri de, koltuk altlarındaki tüyleri yolmasıdır. Tüyleri yolabilen kişinin, tıraş etmesi mekruhtur. Ama yolmaktan ötürü acı çeken kişinin tıraş etmesi mekruh olmaz.

Yine cuma günü kişiden istenen sünnetlerden biri de, erkek ise kasık tüylerini tıraş etmesi, kadın ise yolmasıdir. Kocasının emretmesi hâlinde ka­dının, kasık tüylerini gidermesi zorunlu olur. Burundaki kılları yolmak mek­ruhtur. Uzaması hâlinde kesilmesi sünnet olur. Sağlık açısından faydalı olduğu gerekçesiyle tamamen gidermeyip bir kısmını bırakmak sünnet olur. Başta­ki saçlara gelince, bunları tıraş etmek mubahtır. Temiz tutmayı taahhüd eden kişinin saçlarını kesmeyİp olduğu gibi bırakmasında bir sakınca yoktur. An­cak bu, belli bir gruba benzemek ve insanların zihnini karıştırmak maksa­dıyla yapılırsa caiz olmaz.

Cuma günü ihramda bulunmayan kişiden istenen sünnetlerden biri, uza­mış tırnaklarını kesmesidir. Bu hususta Pazartesi ve Perşembe de Cuma gü­nü gibidir. Tırnak kesme keyfiyetinin mûtemed şekli, önce sağ elin işaret parmağından başlayıp, sonra sırasıyla serçe parmağa doğru diğer parmakla­rın tırnaklarını kesmektir. Bundan sonra da başparmağın tırnağı kesilir. Sonra da sol elin serçe parmağından başlayıp sırasıyla baş parmağa doğru tırnak­lar kesilir.

Ayak parmaklarındaki tırnaklara gelince, sağ ayağın serçe parmağının tırnağından başlayarak, ara vermeksizin sol ayağın serçe parmağına doğru sırasıyla hepsi kesilir.

Hanefîler dediler ki: Erkeğin sakalını tıraş etmesi haramdır. Bir tu­tamdan fazla uzun olmaması sünnettir. Bir tutamdan fazlasını kesmek gere­kir. Sakalın etrafını aldırmak, koltuk altlarındaki tüyleri tıraş etmek, beyaz kılları yolmakta bir sakınca yoktur. Bıyığı üst dudağın son çizgisi ile paralel hâle gelinceye kadar kışlatmakta aşırılığa gidilmesi sünnet olur. Bazıları, mu­hakkak sünnet olan, bıyığı tıraş etmektir demişlerdir. Bu söz İmam A´zâm ile iki arkadaşına nisbet edilmiştir. Kasık tüylerini, erkeğin tıraş ederek veya hamam otuyla gidermesi, kadınınsa yolarak gidermesi sünnettir. Koltuk alt­larındaki tüyleri yolarak veya tıraş ederek gidermek sünnettir. Ama en uy­gunu yolarak gidermektir. Sırttaki ve göğüsteki tüyleri tıraş etmekse edebe aykırıdır. Tırnak ve bıyık kesimini, koltuk altı tüylerini yolmayı kırk gece­den fazla geciktirmek tahrîmen mekruhtur.

Erkeğin başındaki saç üzerinde görüş ayrılığına düşülmüştür. Bazısı, ih-ramlı olmayan erkeğin her Cuma saçını tıraş ettirmesinin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Tıraş etmesinin de, etmemesinin de caiz olduğu söylenilmiş­tir. Tıraş edilmeyip öylece bırakıldığı takdirde taranıp ayırılması sünnet olur. Başın orta kısmının tıraş edilip, gerisinin tüylerinin de bükmeksizin olduğu gibi bırakılması sakıncalı değildir. Çünkü saçları bükmek mekruhtur. Kadı­nın, kocası izin verse bile zaruret olmaksızın saçını tıraş etmesi haramdır. Zîrâ erkeğin kadına benzemesi haram olduğu gibi, kadının da erkeğe benze­mesi ve onun şekline girmesi haramdır. İşte bu nedenledir ki erkeğin, sakalı­nı tıraş etmesi haram kılınmıştır.

İhramlı olmayan kişinin, tırnaklarını kısaltması müstehabtır. Ancak bunu dişiyle değil, başka araç kullanarak yapmalıdır. Tırnak kesmenin belli bir şekil ve günü yoktur. Kesilen tırnağın, saçın, hayizlı kadın bezinin ve kanın yer altına gömülmesi müstehabtır. Bütün bunların temizlik ve edeb gereği olduğu açıkça bilinmektedir.

Mâlikîler dediler ki: Sakalı tıraş etmek haramdır. Bıyığı kısaltmak sünnettir. Bundan maksat, tümünü kısaltmak değildir. Sâdece üst dudağa inen dâiremsi kısmını kısaltmak sünnettir. Bu kısım, dudak ucu görününce-ye dek kısaltılır. Bu kısımdan başka tarafı kısaltmak mekruhtur. Koltuk alt­larındaki tüyleri yolmak sünnettir. Bu tüyleri yolmak, tıraş etmekten ve hamam otuyla gidermekten daha fazîletli olur. Yolmaya sağ koltuktan baş­lanır. Yolduktan sonra ellerini yıkamak sünnettir. Kasık tüylerini tıraş et­mek veya hamam otuyla gidermek kadınlara ve erkeklere sünnettir. Bu tüylerin yolunması, kadınlara da erkeklere de mekruhtur. Göğüste, ellerde, kaba et­lerde ve oturak halkasının etrafındaki tüyler gibi bedendeki tüylerin tü­münü tıraş etmek mubahtır. Baştaki saçın bir kısmını tıraş edip bir kısmını bırakmak mekruhtur. Ama tümünü tıraş etmek mubahtır. Kadının, güzelli­ğe mâni bütün şeyleri gidermesi vâcib olur. Kocasının rağbet etmemesi hâ­linde, kadının bedenindeki tüyleri gidermesi vâcib olur. Eğer sakalı bitiyorsa sakalını kesmesi de gerekir. Güzel olmasını sağlayan saçlarını olduğu gibi bırakması da gerekir. Şu halde baştaki saçı tıraş etmesi haram olur. İhram­da bulunma zamanı dışında kadın ve erkeklerin tırnaklarını kesmeleri sün­net olur. En kısa süresi de Cuma´dan Cuma´ya kesilmesidir. Dişlerle kesilmesi mekruhtur. Kesilmesinin belli bir zamanı olmadığı gibi, belli bir keyfiyeti de yoktur.

Hanbelîler dediler ki: Sakalın tıraş edilmesi haramdır. Ancak bir tutamdan uzun kısmını kesmenin sakıncası yoktur. Bu fazlalığı almak mek­ruh olmadığı gibi, olduğu gibi bırakmak da mekruhtur. Bıyığı kısaltmada mübalağa etmek sünnettir. Kişi temiz tutmayı taahhüd edebilirse saçını tıraş etmeyip olduğu gibi bırakır. Tıraş etmeyip yerinde bırakırsa yıkaması ve sağ taraftan başlayarak taraması ve saçlarını ortadan ikiye ayırması gerekir. Sa­çı uzayıp da omuzlarına düşen kişi, bu saçlarını örmelidir. Başında yara bu lunması gibi mazereti olmayan bir kadının saçını tıraş etmesi veya kısaltması mekruhtur. Bİr musibet (için matem tutma) dolayısıyla tıraş etmesi ise ha­ramdır. Kasık tüylerini tıraş etmek, kesmek veya hamam otuyla gidermek sünnettir. Koltuk altındaki tüyleri yolmak; zor gelirse tıraş etmek sünnet olur. Kaş ve yanak tüylerinin alınması ise mekruh olmaz.

İhramda bulunmayan kişinin her halükârda tırnaklarını kısaltması sünnet olur. Tırnak kesmenin belli bir keyfiyeti olduğuna ilişkin hiç bir rivayet gel­memiştir. Tırnak kesmenin ve kasık tıraşının kırk günden fazla geciktirilme­si mekruhtur.


islamda yüzük takmanın adabı nedir?baş parmağa veya işaret parmağına takılabilirmi?



İslâm'a göre; erkekler de kadınlar da yüzük takabilirler Ancak, yüzüğün takılış maksadı ve yapıldığı madde ile ilgili bazı şartların gözetilmesi gerekir
Hanefî mezhebine göre, maddesi ne olursa olsun ihtiyaç duyulmaması halinde yüzük takılmaması daha iyidir
Altından yapılan yüzükleri erkekler takamazlar Takarlarsa haranı işlemiş olurlar Kadınlar ise takabilirler
(el-Mevsılî, el-İhtiyar fi Ta'lili'l-Muhtar, Mısır IV, 224: Merginânî, el-Hidaye, IV, 82; İbn Abidîn, Reddü'lMuhtar, İst 1233, V, 216)

Hz Peygamber bir hadisinde; "İpek ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helal edilmiştir" buyurmuştur (Tirmizî, Libas, 1)

Gümüşten yapılan yüzüğü hem erkekler hem de kadınlar takabilirler Ancak, erkeklerin takacakları yüzüğün, kadınların taktıklarına benzememesi ve ağırlığının üç gramdan daha az olması gerekir
(el-Cezîrî, Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahilai'l-Erbaa, II, 16; Alâuddin Abidin, El-Hediyyetü'l-Alâiyye, 1978, 318)

Demir, bakır, kurşun ve tunç gibi madenlerden yapılan yüzükler hem erkeklere hem de kadınlara mekruhtur (el-Mevsılî, age, IV, 224)

Akîk ve yeşim gibi kıymetli taşlardan yapılanlar ise kadın erkek herkes için caizdir (İbn Abidin, age; V, 315)

Yüzüğün kaşına Allah'ın, Peygamberin ya da kişinin kendi adını işletilmesi de mahzur yoktur Fakat insan ve hayvan gibi bir canlının resminin konulması günahtır Kaşında Allah'ın ismi veya Peygamber'in adının yazılı olduğu bir yüzle helâya giren kişi, yüzüğünü gizlemelidir Eğer yüzük sol elinde ise taharetleneceğinde parmağından çıkarmalıdır (İbn Abidin, age, V, 317)

Yüzük, her iki elin her hangi bir parmağına takılabilir Ancak, küçük parmağa takılması sünnettir
(İbn Abidin, age, V, 316; Kamil Miras, Tecrid Tercemesi, XII, 108)


islamda Misafirlik Adabi


Misafir ağırlamak, bazı kişiler tarafından genellikle maddi ve manevi bir külfet olarak algılanır. Çünkü bu insanlar misafir ağırlamayı, Yüce Allah'ın rızasını kazanmaya ve güzel ahlak sergilemeye vesile olacak bir ortam olarak algılamazlar. Toplumsal bir gelenek ya da sosyal bir zorunluluk olarak görürler. Bu konuda ancak menfaat sağlama ihtimali onlar için şevklendirici olur. Oysa Kuran ahlakını benimsemiş bir mümin için misafir ağırlamak değerli bir ibadet ve güzel ahlakın ortaya konulabileceği bir vesiledir. Bu nedenle müminler, iman etmeyen insanların aksine misafiri güzellikle karşılarlar.
Peygamberler Allah'ın insanlara ahlak ve tavır güzelliğinde örnek olarak yarattığı çok değerli insanlardır. Bizler din ahlakının nasıl yaşanması gerektiğini peygamberlerimizin kıssalarından öğrenebiliriz. Bu kıssalardan biri de Hz. İbrahim ve konukları ile ilgilidir. Bir misafirin İslam ahlakına göre nasıl ağırlanması gerektiği Kuran'da Hz. İbrahim örnek verilerek açıklanır. Aşağıdaki ayetlerde hayatı müminlere güzel bir örnek olan Hz. İbrahim'in, yaşadığı olay şöyle haber verilmektedir:
AYET: “Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bil gim olmayan) Yabancı bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.” (Zariyat Suresi, 24-27)
Kuran'da bahsi geçen Hz. İbrahim'in konuklarını ağırlama şekli, İslam ahlakının günlük hayata yansıyan en güzel örneklerinden bir tanesidir. Bu ayetlerdeki bilgilere göre:
Misafir Güzellikle Karşılanmalıdır: Hz. İbrahim kıssasında olduğu gibi müminler, ağırlayacağı kimselere öncelikle saygı, sevgi, huzur ve güleryüz sunar. Bunlar olmadan yalnızca ikrama dayalı bir ağırlama hoşnut edici olmaz. Nitekim Hz İbrahim de konuklarınıselam diyerek karşılamaktadır. Çünkü Yüce Allah
AYET: “Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.” (Nisa Suresi, 86) ayetinde selam verildiğinde en güzel şekilde karşılık vermenin önemine dikkat çekmiştir. Kuran ahlakında güzel davranışlarda bulunma konusunda bir yarış söz konusudur. Müminin daha misafiri karşılarken verdiği selam da bunun bir örneğidir. Din ahlakına göre yaşamayan insanlar, genellikle önce selam verenin karşı taraf olmasını bekler ve ilk selam veren olmayı küçük düşürücü olarak görürler. Halbuki dirlik ve güzellik temennisi olan selam, müminlerin ibadet olarak yerine getirdiği bir ahlak özelliğidir. Bu nedenle müminler selam vermek için sıra beklemez ve Allah'ın bu emrin gerektiği an yerine getirirler. Kendilerine selam verenlere ise daha güzeliyle karşılı verirler.
Misafir Rahat Ettirilmelidir: Kuran ahlakına sahip müminler, misafirin olabilecek tüm ihtiyaçlarını, özenle düşünür, onun söylemesine ve hissettirmesine gerek kalmadan bu ihtiyaçlarını karşılarlar.
İkram Sezdirmeden Hazırlanmalıdır: Ayette bildirildiği gibi Hz. İbrahim gelen misafirlere sunacağı ikramı sezdirmeden yapmıştır. Çünkü misafir olan kişi, çoğu zaman nezaketinden dolayı karşı tarafa ihtiyaçlarını hissettirmez. Hatta çoğu zaman da ince düşünceli davranarak kendisine yapılacak olan ikramları engellemeye çalışır. Böyle bir kişiye örneğin bir ihtiyacı olup olmadığı sorulacak olsa büyük olasılıkla olmadığını söyleyecek ve teşekkürle karşılık verecektir. Bu durumda da Kuran ahlakına göre gösterilecek olan en uygun tavır, ikramın sezdirilmeden yapılması, kesinlikle konuğun kendisine sorulmadan, herşeyin ince ince düşünülerek hazırlanıp sunulmasıdır.
Evlere Girildiğinde Selam Verilmesi

Müminler cennetin kapısında meleklerin esenlik dilekleriyle ve selamlarıyla karşılanırlar. Ayrıca Kuran'da cennet halkının kendi aralarındaki konuşmalarından örnek verilirken birbirlerine dirlik temennisi olarak selam verdikleri şöyle bildirilir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Yunus Suresi, 9-10)

Bu nedenle evlere girilirken selam vererek girmek, orada bulunan insanlara cennet ahlakını hatırlatacağı için ruha hoşnutluk verir. Ayrıca selam verilerek içeri girilmesi, eve giren kişinin mümin olduğuna işaret ettiği için bir güvenilirlik alametidir. Allah evlere girerken selam verilmesi gerektiğini bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:
“Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.” (Nur Suresi, 27)
İkram Gecikmeden Yapılmalıdır: Yine bu ayetlerde işaret edilen bir başka güzel tavır da, söz konusu ikramın gecikmeden yapılmasına yöneliktir. Böyle bir tavır herşeyden önce kişinin, misafirin varlığından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Çünkü ikramın ayette de haber verildiği gibi “hemen”, “çok geçmeden” yapılmış olması, kişinin karşı tarafa hizmet etme ve ağırlama konusundaki tevazusunu ve şevkini ortaya koyar.
İkramın En İyisi Seçilmelidir: Misafir ağırlama adabında uygun tavırlardan biri de Zariyat Suresinde haber verildiği gibi ikram edilebilecek en iyi yiyeceklerin seçilmesidir. Hz. İbrahim evine gelen konukları tanımadığı halde yapabileceği ikramın en iyisini yapmaya çalışmış ve hemen giderek “semiz bir buzağı” ile geri dönmüştür. Etin en lezzetlisi, en sağlıklısı ve en besleyicisi de en “semiz” olanıdır. Hz. İb rahim'in bu ahlakını örnek alan müminler de misafir ağırlarken imkanları oranında malzemelerin en tazesini, en temizini ve en lezzetlisini seçmeli ve özenli bir biçimde hazırlanmalıdır, ki bu ayetin bir işaretidir.
Yüce Allah'a iman, insanları birçok konuda mükemmelleştirdiği gibi hal ve tavır olarak da mükemmele götürür. Din ahlakının bir gereği olarak sürekli vicdanına uyan bir mümin, her yerde en güzel, en rahatlatıcı, ince düşünceli ve en hoşnut edici tavrı bulmayı umabilir.
Misafirliğe Gitme Adabı
Bir kişinin evine misafir olarak gidildiğinde en güzel, en rahatlatıcı ve en asil tavrın nasıl olması gerektiği de Kuran ayetlerinde bize açıklanmaktadır. Ayetlerde Peygamber Efendimiz (sav)'in evine nasıl girilmesi gerektiği örnek verilerek misafirlik adabının nasıl olması gerektiği bildirilir. Bu konuyla ilgili ayet şöyledir:
“Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın...” (Ahzab Suresi, 53)
Misafirlik ile ilgili olan bu ayette de birkaç nükte aydınlığa kavuşmaktadır:
1. İzin almadan ( ve davetten önce), yemek ye­mek için ev sahibinin evine girmeyiniz.
2. Davet edildikten sonra, misafirlik vaktinin ge­lişinden önce ev sahibinin evine girmeyiniz.
3. Yemek vakti geldiğinde misafirleri bekletme­yiniz.
4. Yemek yendikten sonra, kalkınız ve gidiniz; sohbet ve konuşma için oturmayınız
Misafirliğe gidildiğinde karşı tarafa eza ve sıkıntı vermemek için Kur'an'da dikkat çekilen hususlar şunlardır:
Misafirliğe gidildiğinde bu ziyaretin yemek vaktine denk gelmemesine itina ederek, karşı tarafı zor durumda bırakmamak.
Eğer yemek vaktinden evvel gidilmişse yemek vaktine kadar beklememek. Ancak ev sahibinden bir davet olduğu zaman yemeğe kalmak.
Yemeğin yenmesinden sonra gerekmedikçe söze dalıp, karşı tarafın vaktini boş yere alarak oturup
kalmamak.
Bütün bunlar İslam ahlakının bir kişiye kazandırdığı insaniyetin ve üstün ahlak anlayışının günlük hayata yansıyan örnekleridir. Her an güzel ahlak göstermekle mükellef olan bir mümin, evine konuk olan bir kişiye kim olursa olsun, hangi mevkide ya da kaç yaşında olursa olsun hürmetle, sevgi ve saygıyla yaklaşır. Her hareketiyle karşısındaki insana değer verdiğini hissettirir. Bu ahlakından karşısındaki kişi kadar kendisi de çok fazla zevk alır. Aynı şekilde misafirliğe giderken de adaba ve ince düşünceye dair çok güzel davranışlar şergiler. Çünkü misafirlik adabı İslam ahlakının kişiye kazandırdığı aklın, ince düşüncenin ve merhamet anlayışının bir tecellisidir

MİSAFİRLİKLE İLGİLİ HADİSLER

Misafir ile ilgili hadisler Mumsema (Zekatını veren, misafirlerini ağırlayan, darda olanlara yardım eden kimse, cimri sayılmaz) [Taberani]
(Ancak şerli, kötü kimseler, misafir kabul etmez) [Beyheki]
(Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarının affına sebep olur) [İSünni]
(Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir) [Nisâb-ül ahbâr]
(Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram eylesin!) [Buhari]
(Allahü teâlâ hayır murat ettiğine hediye olarak misafir gönderir) [E Nuaym]
(Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu (İAhmed)
(Misafir girmeyen eve, melekler de girmez) [Şir’a]
(Misafirle yenilen yemekten sorgu-sual olmaz) [Deylemi]
(Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur Misafirini üzen Allahü teâlâyı üzmüş olur) [İbni Lâl]
(Garip, yatacak yer bulamayan bir misafire yardım etmek, yemek yedirmek müslümanlar üzerine borçtur) [İAsakir]
(Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) (Deylemi)
(Misafir rızkı ile gelir) [Şir’a]
(Misafir girmeyen eve, melek girmez) [Şir’a]
(Sofra misafirin önünde bulunduğu müddetçe, melekler ev sahibi için istiğfar ederler) [Taberani]
Misafirin duası makbuldür) [Beyheki]
Misafirin de giderken veya yemekten sonra (Evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi dua etmesi sünnettir (Tirmizi)

islamda Yolculuk âdabı

“Allâhım! Ümmetimin (sabah) erkenden başladıkları
işlerini bereketli kıl!” (Ebu Dâvûd, Cihâd, 78)

İnsan hayatının vazgeçilmez ihtiyaç ve vâkıalarından biri, yapılan yolculuklardır. Bu yolculuklar askerî, ticârî, ilmî maksatlarla olabileceği gibi ibret almak ve sıla-i rahim için de olabilir. Bunun haricinde beşeri hayat îcâbı daha farklı gayelerle de yolculuklar yapılır. Şu kadar var ki yapılan bu yolculukların; dinen “meşru” olması, belli bir gâyeye mâtuf olması ve Allâh ve Resûlü'nün emrine muhalif olmaması gerekmektedir

Yolculukların esas hedefini, Rabbimizin rızası ve O'nun tâlim buyurduğu maksatlar teşkil etmelidir. Yüce Rabbimiz, Zâtı'nın azamet ve kibriyâ nişânelerini müşâhede etmek ve geçmiş nesillerin iyi veya kötü hâllerinden ibret alabilmek için seyr ü sefer yapmayı tavsiye ederek:

“ (Resûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da (dîni) yalanlayanların âkıbetlerinin nasıl olduğuna bir bakın!” (el-En'âm 6/11)

“ (Resûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da Allâh'ın (kâinâtı) ilk olarak nasıl yarattığına ve sonra ikinci dirilişi nasıl tekrar ettiğine ibret nazarıyla bir bakın. Şüphesiz Allâh, her şeye kâdirdir” buyurur. (el-Ankebût 29/20)

Kur'ân-ı Kerîm, samimi niyetlerle ve güzel gâyelerle sefere çıkmayı ve seyahati teşvik etmektedir. Bu maksatla seyahat edenleri; tevbe, ibadet, hamd, rükû ve secde edenler, emr-i bi'l-ma'rûf nehy-i ani'l-münkerde bulunanlar ile birlikte zikrederek müjdelemiş ve övmüştür. (et-Tevbe 9/112) Bu sebeple olmalıdır ki ta Hz. Ömer'den itibaren İslâm âleminde yol ve konaklama tesisleri ciddi olarak ele alınmıştır. Meselâ Kahire'den yola çıkan bir kişi Bağdat'a gelinceye kadar yanına ne kendisi için azık ne de hayvanına yem almadan huzurlu ve emniyetli bir şekilde seyahat edebilmiştir

Seyahat, tasavvufta seyr u sülûkun ikmali için uygulanan bir metoddur. Bu uygulama ile doğup büyüdüğü, âşina olduğu yerlerden ayrılan kişi, dünyada fânî olduğunu hisseder. Ziyâret ettiği yerlerde kendisini kimsenin tanımaması neticesinde, gariplik duygusunu derinden hissetmesi onun maneviyatının ve şahsiyetinin tekamülüne vesile olur. Zira seyahat etmek, suyun akmak sûretiyle pisliklerden arınması gibi, sâliki dünya bağlarından ve manevi kirlerden temizler

Müslümanları, vâkıalardan ibret almak ve daha ziyâde mânevî bir gaye için seyahate teşvik eden İslâm dini, yolculuğun meşakkatine mukâbil dört rekâtlık farz namazları iki rekât kılmak, duruma göre oruç tutmayı ve Cuma namazı kılmayı ihtiyârî hâle getirmek, imkânını zâyi edene zekât alabilmek ve kurban kesmemek gibi bâzı kolaylıklar getirmiştir

Allâh Resûlü, hicret, gaza ve benzeri vesilelerle birçok yolculuklar yapmıştır. Bu yolculuklarında dikkat ettikleri mühim hususlar vardır ki bunlar, ümmeti için de ittiba edilmesi gereken birer örnektir

Fahr-i Kâinât Efendimiz, yolculuklarına umûmiyetle Perşembe günü çıkardı. Perşembe günü haricinde yolculuğa çıktığı pek nâdir olurdu(Buhârî, Cihâd, 103; Ebu Dâvûd, Cihâd, 77)

Peygamber Efendimiz'in, yolculuk için bu günü seçmesinin şüphesiz pek çok hikmeti vardır. Zira bu gün, amellerin Allâh Teâlâ'ya arzedildiği (Tirmizi, Savm, 43) ve cennet kapılarının açıldığı bir gündür. (Müslim, Birr, 35) Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, yolculuğu da Allâh rızası için yaptığından, bunun bir sâlih amel olarak Rabbine arzedilmesini istemiştir. Dolayısıyla mü'minlerin de bu hassasiyete dikkat etmeleri gerekir

Yolculuğa erken saatlerde çıkmak, sabahın serinlik ve dinçliğinden istifâde etmek lâzımdır. Nitekim Nebiyy-i Ekrem Efendimiz; “Allâhım! Ümmetimin (sabah) erkenden başladıkları işlerini bereketli kıl!” diye dua eder, gönderdiği seriyye ve orduları sabahleyin erkenden gönderirdi. (Ebu Dâvûd, Cihad, 78) Nitekim meşhur bir atasözümüzde; “Erken kalkan yol alır.” denilmektedir.
İşe erkenden başlamak, sadece yolculuk için değil ilim öğrenmek, ticaret yapmak gibi her türlü hayırlı iş için de pek mühim bir düstûr ve bereket vesilesidir. Mü'minler bu bereket kaynağından istifade etmelidirler. Sahâbeden ticaretle meşgul olan Sahr bin Vedâa el-Gâmidî'nin, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarırdığı için malının arttığı ve zengin olduğu bildirilmiştir ( Tirmizî, Büyû', 6 )

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- yolculuğa çıkarken hayvanı üzerine binip iyice yerleşince üç kere tekbir getirir ve:

“Bunu bizim hizmetimize veren Allâh'ı tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz biz Rabbimiz'e döneceğiz” (ez-Zuhruf 43/12-13) âyetini okur, sonra da şöyle dua ederdi:

“Ey Allâhım! Biz, bu yolculuğumuzda Sen'den iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın amellere muvaffak kılmanı dileriz. Ey Allâhım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağı yakın et! Ey Allâhım! Seferde yardımcım, geride kalan çoluk çocuğumun koruyucusu Sen'sin. Ey Allâhım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım”

Efendimiz yolculuktan döndüğünde de aynı sözleri söyler ve şu cümleleri ilâve ederdi:

“Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz'e hamd eden kişileriz” (Müslim, Hac, 425; Ebû Dâvûd, Cihad, 72)

Bu duada Sevgili Peygamberimiz, yolculuğa çıkan herkesin hissedebileceği müşterek endişe ve kaygıları dile getirerek, bunlar için Yüce Rabbimiz'e nasıl niyaz edileceğini fiilen göstermiştir

Sevgili Peygamberimiz yolculuğa çıkarken ve binitine binerken şu âyet-i kerîmeyi de okurdu:

“ (Bindiğimiz bu vâsıtanın) gitmesi de durması da Allâh'ın ismiyledir. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Hûd 11/41)

Yolculuk esnasında Peygamber Efendimiz, ashabı ile birlikte tepelere çıktıklarında “Allâhüekber” derler, düzlüklere indiklerinde de “sübhânellâh” diye tesbih ederlerdi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 72) Yine hac, umre veya bir gazadan dönerken her yokuş veya yüksek yere çıktığında üç kere

“Allâhüekber” der sonra:

“Allâh'tan başka ilâh yoktur, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na âittir. O, her şeye gücü yetendir. Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz'e hamd eden kişileriz. Allâh verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve o toplulukları hezimete uğratıp perişan etti.” buyururdu. ( Buhârî, Cihâd, 158; Müslim, Hac, 428)

Ancak Allâh Resûlü, yolculukta tekbir getirip tesbihatta bulunurken îtidali muhafaza eder, aşırılıktan sakınır ve ashabına da bunu tavsiye ederdi. Fırsat düştükçe Allâh'ın azametini ve O'na saygılı olmayı hatırlatırdı. Bu hususta sahabeden Ebû Musâ el-Eş'arî -radıyallâhu anh-'ın rivayet ettiği şu hâdise ne kadar ibretlidir:

“Biz bir yolculukta Efendimiz ile birlikte idik. Tepelere çıktıkça «Allâhüekber, Lâ ilâhe illallâh» diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem; «Ey Müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allâh dâima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır.» buyurdu.” (Buhârî, Cihâd, 131; Müslim, Zikr, 44)
Peygamber Efendimiz yolculuklarında; “Ey yeryüzü! Benim Rabbim de senin Rabbin de Allâh'tır. Senin ve sendekilerin şerrinden, sende yaratılanların ve üzerinde dolaşıp duranların şerrinden Allâh'a sığınırım. Arslanın, büyük yılanın, diğer yılan ve akreplerin şerrinden, burada yaşayanların, doğuran ve doğanların şerrinden Allâh'a sığınırım. ” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 75) diye duâ ederdi. Ayrıca Efendimiz şerlerden muhafaza etmesi için Allâh'a iltica edilmesini tavsiye ederek:

“Kim bir yerde konaklar da sonra:

«Yarattıklarının şerrinden Allâh'ın mükemmel kelimeleri (âyet, sıfat ve isimleri) ne sığınırım.» derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar veremez.” buyururdu. (Müslim, Zikir, 54-55)

İnsan yolculuğa yalnız çıkmamaya gayret göstermelidir. “Evvel refîk sümme't-tarîk; önce arkadaş sonra yolculuk” düsturundan hareketle kendisine güzel bir yol arkadaşı edinmelidir. Pîr Mehmed Azmî, yalnız başına yola çıkmanın akıl işi olmadığını, bunun birçok tehlikeler taşıdığını şöyle ifâde etmektedir:

Âkil isen eyleme tenhâ sefer
Yalınız gitmekte vardır çok hatar

Yolculuk esnasında, tabiî sıkıntıların yanında beklenmedik durumlar da vuku bulabilmektedir. Değişik sebeplerle insanlar yardıma muhtaç olurlar. Kiminin çocuğu hasta olur, kiminin azığı biter, kiminin hayvanı rahatsızlanır, kimisinin de ya arabası ârıza yapar veya benzeri ihtiyaçlar olabilir
Zira ?????????? ???????? ???? ????????? “Sefer, cehennem ve ateş manasına gelen Sekar'dan bir parçadır. (Hatta yazılışlarında bile sadece bir nokta farkı vardır.)” Bu gibi durumlarda Müslüman, muhakkak yanındaki insanlara yardımcı olmalıdır. Bu da yolculukta İslâm'ın emrettiği edeplerden biridir. Ebu Said el-Hudrî -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Allâh Resûlü ile bir yolculukta beraberken devesi üzerinde bir adam çıkageldi. (Yardım talebiyle) sağına soluna bakınmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz:

«Yanında fazla binek hayvanı olan olmayana versin, fazla azığı olan da olmayana versin!» diye hemen hemen her çeşit malı saydı. Öyleki biz, hiçbir malın fazlasında, hiçbirimizin hakkı olmadığı düşüncesine kapıldık.” (Müslim, Lukata, 18)
Câbir -radıyallâhu anh-'den rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz bir gazveye çıkacağı zaman:
“Ey Muhâcirler ve Ensâr topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın” buyururdu. Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşe binebileceğimiz bir devemiz vardı. Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri kadar deveme binme hakkım vardı. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 34)
Yine Câbir -radıyallâhu anh-, Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in yolculuk esnasında yol arkadaşlarına yardım etmek için arkadan yürüdüğünü, yürümekte güçlük çeken kimseleri terkisine bindirdiğini ve onlara dua ettiğini haber vermektedir. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 94) Bir grupla hareket edilirken en zayıf kişinin seviyesi dikkate alınarak hareket edilmelidir. Zîrâ bir zincirin kuvvetliliği en zayıf halkasıyla ölçülür

Yolculuk mânâsına gelen “sefer” kelimesinde açma, ortaya çıkarma mânâları da vardır. Bundan hareketle yolculuklar, insanların karakter ve iç dünyâlarının açığa çıkıp anlaşıldığı en önemli anlardır. Nitekim şu hâdise de bunu açıkça ifâde etmektedir:
Bir adam Hz. Ömer'in huzûrunda birini methetmişti. Hz. Ömer ona:
– O kimseyle herhangi bir ticâretiniz, alış verişiniz oldu mu?
– Hayır.
– Onunla komşuluk yaptınız mı?
– Hayır.
– Peki beraber yolculuk yaptınız mı?
– Hayır.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
– O hâlde siz hiç tanımadığınız birinden bahsediyorsunuz, demiştir.
Özellikle pek meşakkatli ve yorucu olan hac yolculuklarında bu husus daha açık bir şekilde tebellür etmektedir. Çok küçük sebeplerden dolayı büyük kırgınlıklar ve kargaşalar olabilmektedir. Bu, insanın za'fiyetinden ve içinde sakladığı menfîliklere mâni olamamasından kaynaklanmaktadır. Hâlbuki böyle kudsî bir yolculukta gâyet nezâketli, sabırlı ve tahammüllü olmak; kötü sözden, münâkaşadan ve her türlü günahlardan uzak durmak gerekmektedir.
Yolculuktan maksat hâsıl olduğunda, fazla oyalanmadan hemen dönülmelidir. Fahr-i Kâinât Efendimiz, yolculuğun bir çeşit azâp olduğunu, insanı düzenli bir şekilde yiyip içmekten ve uyumaktan alıkoyduğunu belirterek:
“Yolculuğa çıkan biri işini bitirince, evine dönmekte acele etsin!” buyururdu. (Buhârî, Umre, 19; Müslim, İmâre, 179)
Zira insanın üzerinde, başta kendisinin olmak üzere, ailesinin ve çoluk çocuğunun da hakkı vardır. Bir Müslüman, hayatını tanzim ederken, üzerine düşen vazife ve sorumluluklar arasında muvâzene tesis edebilmelidir. Bu da ancak her şeye, layık olduğu hakkını vermekle sağlanabilir.
Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, uzun bir süre âilesinden ayrı kalan kimsenin, evine gece vakti ansızın gelmesini de yasaklamıştır. (Buhârî, Nikâh, 130; Müslim, İmâre, 183)
Enes bin Mâlik -radıyallâhü anh-'ın bildirdiğine göre Resûlüllâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bizzat kendisi de, yolculuktan evine gece değil kuşluk vakti veya akşam üstü dönerdi. (Müslim, İmâre, 180)
Şüphesiz bu edebin pek çok hikmeti, ferdî ve ailevî faydaları vardır. Özellikle haberleşme imkânı olmayan zamanlarda bu hususa dikkat edilmelidir. Zîrâ evdekiler, şeklen ve rûhen kendilerini hazırlama imkân ve fırsatı bulacaklar, eksikleri tamamlayacaklar ve eve çeki düzen vereceklerdir. Haber verilmişse zaten sürpriz olmayacak ve bir problem doğmayacaktır. Eğer haber vermek mümkün değilse kişi, programını gündüzleyin eve ulaşacak şekilde düzenlemelidir

Ka'b bin Mâlik -radıyallâhu anh-'den rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bir yolculuktan döndüğü zaman ilk olarak mescide uğrar ve iki rekât namaz kılardı (Buhârî, Meğâzî, 79)

Bu şekilde bir davranış, pek çok hikmet ve faydayı ihtivâ etmektedir. Öncelikle bu, yolculuğumuzu sağ salim tamamlayıp dönmemizi nasip ettiği için Yüce Rabbimiz'e bir hamd ve şükrân ifadesidir. İkinci olarak, abdest ve namaz insanı her türlü maddî mânevî pisliklerden temizler ve hem bedenen hem de rûhen dinçlik verir. Yolculuk ise kısa mesâfeli bile olsa insanı yorar ve halsiz bırakır. Yoldan döndüğümüzde abdest alıp mescidde kılacağımız iki rekât namaz, bu yorgunluğu atmaya ve ailemizin yanına daha dinç, neşeli ve huzurlu varmamıza vesile olur. Ayrıca eve varmadan biraz bekleme fırsatı bularak, biz yokken meydana gelen ölüm, hastalık vesâire gibi herhangi bir fevkalade durumla alakalı bilgi alma imkânı bulmak ve âniden haberdar olunduğu zaman insanı derinden sarsacak olan bu tür şeylere karşı ruhen hazırlanmak mümkün olacaktır





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)