Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
"Kalbinde hardal tanesi kadar kin kibir bulunan hiçbir kimse cennete giremez" hadisi
#1
Oku-1 
"Kalbinde hardal tanesi kadar kin nefret kibir bulunan hiçbir kimse de cennete giremez”

Yada Cehenemde o Kin, Kibir, Nefret, yanıp Temizlenmeden cennete geçemez.


Bir gün, Resûlullâh (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

“Kalbinde hardal tanesi kadar îmân olan hiçbir kimse, cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiçbir kimse de cennete giremez.”

(Müslim, Îmân, 148-149)

Cennet ehlinin içinde özel bir kin söz konusu değildir. Buradaki kin, dünyadan beraberlerinde getirdikleri kindir ki, onunla cennete girilmez. Ayette geçen “Kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız.” İfadesinden maksat şudur: "Biz dünyada iken onların birbirlerine olan öfke ve kinini giderdik." Buna göre, kinin sökülüp atılması, "karakterleri temizlemek, ondaki her türlü vesveseleri kaldırmak ve onların yeniden kalbe gelmesine engel olmak" anlamındadır.

Diğer bir anlamı ise şudur: "Cennetliklerin dereceleri, kemâl ve noksanlıklarına göre farklı farklıdır. İşte bundan dolayı Hak Teâlâ onların kalplerinden hasedi silmiş atmıştır. Bu nedenle, daha düşük derecede olanlar, ileri derecede olanlara hased etmezler." (bk. Râzi, Mefâtih ilgili ayetin açıklaması)

Allah, cennet ehlinin ruhlarını her türlü kötü duygulardan, bilhassa toplumsal sevgi ve kardeşliğin en büyük engellerinden olan kin ve öfkeden arındıracaktır. Bu sebeple cennet bir "barış ve esenlik yurdu" (bk. En'âm 6/127; Yunus 10/25.) olacak; orada bulunanların ayaklarının altından cennet ırmakları akacak; onlar, ruhlarını arındıran, kendilerini cennetin güzelliklerine kabul buyuran Allah'a şükürlerini "Bizi bu nimete kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik." diyerek dile getireceklerdir. Bu ruhanî arınmışlık ve cennet nimetleri kuşkusuz Allah'ın lütfudur. Fakat o lütfa ancak iman ve hayırlı işlerle liyakat kazanıldığı için Allah'a hamdeden cennet ehline "İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o size kaldı." diye seslenilecektir.

- İnsanın yapısında var olan ve kötü duygular diye ifade ettiğimiz pek çok duygu var ki, onların varlığı kötü değil, yanlış kullanılmaları kötüdür. Örneğin verilen kin duygusu, küfür, iki yüzlülük, sahtekârlık, Allah ve Resulüne (asm) yapılan isyanlara karşı kullanılmak ve bu çirkin tutumlara karşı bir direnç sağlamak için verilmiştir. Fakat, insanların, beş kuruşa değmeyen bir dünya menfaati için mümin kardeşine karşı bu kin duygusunu harekete geçirmeleri yanlıştır. Yine, inat, öfke gibi duygular da böyledir. Bunların veriliş gayesine uygun kullanmayıp, yanlış yolda kullandığımız zaman bize hem dünyada hem de ahirette çok pahalıya mal olabilir. İşte ayetten anlamamız gereken şudur; insanların yaratılışında var olan ve aslında çok güzel faydaları olmakla beraber, yanlış kullanılmalarının sonucu olarak, fayda yerine zarar doğuran bu menfi duyguların cennette artık yerleri yoktur. Çünkü, cennette kötülükler olmadığı için, onlara karşı silah olacak bu tür duygulara da yer yoktur.

Ayrıca bu gibi ayetlerden, imtihan gereği olarak insana verilen kötü duyguların da cennette yer almayacaklarını öğreniyoruz. Çünkü dünya imtihanı, zıt duyguların varlığını gerektirir ki, insan oğlu özgür iradesini hangi tarafa kullanırsa ona göre bir değer veya değersizlik kazansın. Aklın, vicdanın sesi, kulağı olan iyi duyguların karşısında nefsin, şeytanın sesi olan kötü duyguların olması âdil bir imtihanın şartıdır. Bu sebepledir ki, insanlık camiasında, bir yandan melek gibi insanlar, diğer taraftan el-hannas gibi insanlar vardır. Böyle zıtlarla örülü bir ortam olmasaydı, ne Hz. Ebu Bekir (ra) gibi insanlık camiasını şereflendiren bir sadakat ve dürüstlük timsali, ne de Müseyleme-i kezzap gibi insanlığın yüz karası bir yalan makinesi ortaya çıkabilirdi.

- Demek ki, cennet imtihan yeri olmadığından, dünyada iken imtihan gereği olarak verilen kötü duygular çekilip alınır; artık cennet ehli orada sadece güzel duygularla baş başa kalır.

Kin tutmak manevi hastalıklardan biridir ve en başta kin taşıyana ardından da dar daireden başlayarak topluma zarar verir.

Bu sebeple Peygamber Efendimiz (asm) bir Müslümanın diğerine üç günden fazla küs kalmasını haram saymıştır. (Buhârî, Edeb 57, 58, 62; Müslim, Birr 23)

Küslüğün en fazla üç günle sınırlandırılmasının sebebi, tarafların kin tutmasını engellemek, barışmanın ve affetmenin zorlaşmasına mani olmaktır.

Nitekim bize her konuda örnek olsun diye gönderilmiş olan Peygamber Efendimizin (asm) hayatına baktığımızda, onun kine yer vermediğini açık bir şekilde görüyoruz.

Örneğin, kendisine etmedik zulmü bırakmayan Mekke halkına ceza vermeye muktedir olduğu halde affetme yoluna gitmesi, kendilerini cennete çağırdığı halde ayaklarını kana bulayan Taiflilere beddua dahi etmemesi, onun kin denilen hastalığa karşı nasıl davrandığını ifade ettiği gibi, bize de bu konuda nasıl davranmamız gerektiğini göstermektedir.

İnanan bir insan kalbinde kin tohumlarının yeşermesine izin vermemeli, affetme yoluna gitmelidir.

Allah’ın bir ismi, bir özelliği de O’nun “Afüv” olması yani, affediciliğidir. Ayrıca Allah affedenleri sevdiğini belirtmiş, insanları affedici olmaya teşvik etmiştir. Mesela, bir ayette

    “Kim affeder ve arayı düzeltirse onun mükafatı Allah’a aittir.” (Şûra, 42/40)
    buyrulurken, başka bir ayette,
    “Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz?” (Nur, 24/22)

buyrulmuş, affetmenin büyük bir mükâfat ile karşılık göreceği, ayrıca affetmenin ilahi affa mazhariyete vesile olacağı beyan edilmiştir.

Müslümanlar arasında sevgi, kardeşlik ve dayanışmanın önemine dikkat çeken hadislerde onların birbirine karşı kin, haset, buğz gibi duygular beslememeleri istenmiştir. (bk. Müsned, 2/494; Buhârî, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 23, 24, 28, 30-32)

Affetmenin nefse zor gelen tarafı olabilir. Çünkü nefis ve şeytan insan affetmekten alıkoymaya çalışır. Onları yenmek ve affedici olmak için şu hususları dikkate almak gerekir:

a) Affetmenin büyük bir erdem olduğunu düşünmek.

b) Affetmenin bizi ilahi affa götüreceğini bilmek.

c) Affedememekten Allah’a sığınmak, affedici olmak için dua etmek.

d) Kusur işlemenin beşeri bir özellik olup insanların Yüce Yaratıcıya karşı bile suç işlediklerini, dolayısıyla bize karşı yapılan hataları büyütmemek gerektiğini değerlendirmek.

e) Affetmenin insanı yücelttiğini hesaba katmak.

f) Affetmenin başlangıçta nefsimize ağır bile gelse sonunda çok “tatlı” olduğunu görmek.

Şu hadisteki müjdenin, sorudaki konuya cevap olarak yeterli olacağını düşünüyoruz:

    Bir gün Hz. Peygamber üç defa, “Şimdi cennetlik biri yanınıza çıkıp gelecek.” demiş ve her seferinde aynı kişi [Sa‘d b. Ebi Vakkas (r.a.)] gelmiştir.

    Bunun üzerine Abdullah b. Amr b. As (r.a.) bu kişiyi cennetlik kılan amellerini merak etmiş ve konuyu araştırıp öğrenmek için bu kişinin evine misafir olmuştur. Neticede bunun nedenini öğrenmiştir. Sa’d b. Ebî Vakkâs ona şöyle demiştir:

    “Gördüklerin dışında bir şey yapmıyorum, fakat içimde hiçbir Müslümana kin beslemiyorum ve Allah’ın verdiği bir hayırdan dolayı kimseyi kıskanmıyorum.” (Müsned, 3/166; Abdürrezzâk, Musannef, 11/287)

Müsned’in muhakkiki Şuayb el-Arnaût rivayetin sahih olduğunu belirtmiştir. (bk. Müsned, 20/124-125)





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)