Thread Rating:
  • 17 Vote(s) - 2.88 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Bedenden Çıkan Sekiz Şey'in Hükmü Konusu - imam Gazali'den
#1
Oku-1 
   

Bedenden Çıkan Sekiz Şey'in Hükmü Konusu - imam Gazali'den

İkinci kısım da, bedende çıkan sekiz şeydir.

Bunlar sırasıyla şöyledir.

1. Saçlar Temizlik için saçı tras etmekte beis yoktur. Saçın temizliğine, yağlamak ve taramak suretiyle, riayet edebilecek bir kimse için saç bırakmakta da beis yoktur. Ancak kötü itiyadlı kimselerin âdetleri gibi saçının bir kısmını kesip bir kısmını bırakırsa o zaman mesele değişir. Veya Ehli Beyt gibi, saçını örgüler halinde bırakırsa o zaman da mahzurludur. Çünkü bu şekilde saç bırakmak halk arasında Ehl-i Beytim, şiarı olmuştur. Bu bakımdan Ehl-i Beytten olmayan bir kimsenin bu şekilde saçını bırakması karışıklığa meydan vermektedir.

2. Bıyıklar Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Bıyıklarınızı kısaltınız. Sakallarınızı uzatınız.64 Hadîsin diğer bir rivayetinde cezzu tâbiri, başka bir rivayetinde de huffu'ş-şevaribe va'fullıha şeklindedir. Yani bıyıklarınızın önlerinden almak suretiyle dudakların kenarlarına kaydırınız. Sakallarınızı ise salınız.

Nitekim, Huffunnn mânâsı 'birşeyin etrafını sarmak' demektir. Bu kelimenin bu mânâya geldiğini şu ayet desteklemektedir: Bir de melekleri görürsün ki, rablerinin hamdiyle tesbih ederek arşın etrafını kuşatmışlardır. (Zümer/75) Hadîsin diğer bir rivayetinde bıyıkların tamamını makaslamak suretiyle kısaltmak mânâsını ifade eden ve Huffu tâbirinden daha mübalâğalı olan Ahfu tabiri de vârid olmuştur. İhfa kökünden gelen bu fiilin, tamamını kısaltmak mânâsını ifade ettiğine delil olarak şu ayet gösterilebilir: Eğer sizden mallarınızın hepsini ister de sizi çıplak bırakacak olursa cimrilik edip vermezsiniz. (Muhammed/37)

Bıyıkların dipten tras edilmesine gelince, hadîste böyle şey vârid olmamıştır. (İmam Mâlik, bıyığı dipten traş edenlerin tedib edilmesini emrederdi. Hazret, aynı zamanda bıyıklarını makasla üstten kısaltmayı da kerih görürdü) Dipten tras etmeye yakın olan üstten makaslamak ise, Hz. Peygamberin sahabîlerinden nakledilmiştir.

Tâbiîn-i Kiram'dan biri bıyıklarını makasla kısaltan birisini gördüğünde 'Bana Allah Rasûlü'nün ashabını hatırlattın' demiştir. Mugîre b. Şû'be (r.a)65 şöyle buyurmuştur:

Hz. Peygamber bir ara bana baktı. Bıyıklarım da uzamıştı. Bana; gel dedi, yanına vardım, bıyıklarımın uzun kısmını bir misvak üzerine alarak makasla kısalttı.66

Bıyıkların uçlarını uzatmakta beis yoktur. Hz. Ömer ve başka sahabîler bıyıklarının uçlarını uzatmışlardır. Çünkü bıyıkların uçları ne insanın ağzını kapatır ve ne de yemeğin kalıntıları kılların içinde kalır. Zira yemek, bıyık uçlarına yetişemez. Rasûlullah'ın 'Sakallarınızı affediniz' demesi uzatınız anlamındadır. Bir hadîste şöyle buyurulmaktadır: Yahudiler bıyıklarını uzatıyor sakallarını kısaltıyorlar. Siz ise, yahudilere muhalefet ediniz.07

Bir kısım âlimler bıyık uçlarının traş edilmesine mekruh demişler ve bunu Bid'at saymışlardır.

3Koltuk Kılları Koltuk kıllarını en fazla kırk günde bir defa yolmak müstehabdır. Başlangıçta koltuk kıllarını yolmaya alışanlar için kırk günde bir defa yolmak kolay gelir. Koltuk altlarını traş etmeyi âdet edinenler için traş etmek kâfidir. Çünkü yolmakta zahmet ve acıtma vardır. Gaye de temizliktir, ve bu temizlik traş ile de elde edilir.

4.Kasık Kılları Kasık kıllarını traş etmek veya Nevre denilen maddeyi kullanmak suretiyle kazıtmak müstahabtır. En fazla kırk günü geçmemek en uygun harekettir.

5.Tırnaklar Tırnakları kesmek müstehabtır. Çünkü tırnaklar uzadığı takdirde çirkin görünürler ve altlarında kirler toplanmaya başlar. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Ey Ebâ Hüreyre! Tırnaklarını kes! Zira uzayan tırnakların üzerinde şeytan oturuyor.68

Eğer uzayan tırnağın altında kir varsa, o kir abdestin sahih olmasına mâni olmaz. Çünkü bu, suyun sızmasına mâni değildir. Bir de insanoğlunun çalışmaya olan ihtiyacından ötürü kir hakkında kolaylık gösterilmiştir. Hele erkeklerin tırnakları altında bulunan kirler... Hele köylüler ve göçebelerin el ve ayak üstlerinde ve kıvrımlarında toplanan kirler... Hz. Peygamber kirli gördüğü tırnakları kesmelerini emrederek tırnak altında toplanan kirlere kızardı. Fakat hiç birisine 'Namazını iade et!' diye emir vermezdi. Yine de eğer namazını iade etmesini söyleseydi, bu sözün mânâsı 'Namazın olmadığı için yeniden kıl!' demek değildir.

Belki bu sözün altında başka bir maksat yatmaktadır. O da onları kirli olmaktan alıkoymak ve kurtarmaktır.

Hiçbir kitapta tırnak kesiminin tertibi hakkında rivayet edilmiş bir hadîse tesadüf etmedim. Ancak işittiğime göre, Hz. Peygamber (s.a) sağ elinin şehadet parmağından başlar, o elinin baş parmağında tırnak kesmeyi sona erdirirmiş... Sol elinin ise serçe parmağından başlar, baş parmağında bitirirmiş... Bu rivayeti tedkik ederek düşündüğüm zaman kalbime şu mânâ geldi:

Bu rivayet sahihtir. Çünkü böyle bir mânâ, nübüvvet nuru olmazsa insanoğluna keşfonulamaz. Basiret sahibi alim kişiye gelince, onun gayesi Rasûlullah'dan kendisine naklolunan fiili aklî delille takviye etmektir. Bu bakımdan bu hususta bana görünen hakîkat şudur: El ve ayak tırnaklarının kesilmesi mutlaka gereklidir.

El, ayaktan daha şerefli olduğu için elden başlamalıdır. Sağ, soldan daha şerefli olduğu için sağ elden başlamalıdır.

Sağ elde beş parmak vardır. Onların en şereflisi şehadet parmağıdır.

Çünkü şehadet kelimesi söylendiğinde parmaklar arasından ancak onunla Allah'ın birliğine işaret edilir. Şehadet parmağından sonra o parmağın sağına düşen ortanca parmağına devam etmek suretiyle tırnak kesimini sürdürmelidir. Çünkü şeriat temizlik ve benzeri işleri sağdan boşaltmayı müstehab görmektedir.

Eğer elin dışını yere koyarsak o vakit baş parmak şehadet parmağının sağında olmaktadır. Eğer elin ayasını yere koyarsak şehadet parmağının sağındaki parmak ortanca parmaktır.

Sonra elin ayası diğer elin ayasının üzerine konulduğu zaman parmaklar bir daire halini almaktadır. Bu bakımdan daire tertibi şehadet parmağının sağından gidip şehadet parmağına tekrar gelmeyi gerektirir.

O halde sol elin serçe parmağından başlayıp baş parmağında sonuçlandırmak ve sağ elinin kalmış olan baş parmağında bitirmek gerekmektedir.

Biz bu durumu, iki elin ayasını karşı karşıya getirmek suretiyle takdir ettik ki, tırnak kesmekteki sıra daha iyi anlaşılsın. Böylece takdir etmek, ellerden birinin içini diğerinin dışına veya birinin dışını diğerinin dışına koymaktan daha evlâdır. Çünkü tabiî duruş bu iki şekli de gerektirir.

Ayak parmaklarına gelince, eğer bu hususta nakledilmiş bir hadîs yoksa kanaatime göre, en uygun şekil şöyledir: Sağ ayağın serçe parmağından başlamalı, sol ayağın serçe parmağında sonuçlandırmalıdır.

Nitekim ayak parmaklarının hilâllenmesi de böyledir. Çünkü el parmakları hakkında zikrettiğimiz mânâlar ayaklarda tatbik edilmemektedir.

Zira ayaklarda şehadet parmağı yoktur.Ayağın parmakları ise, yerde dizilmiş bir saf gibidir. Bu bakımdan onların sağından başlanmalıdır. Tabanı taban üzerine koymak suretiyle bir yuvarlak halka takdir etmekse tabiata muhalif düşer. Fakat ellerde mesele değişiktir.

Tertip konusundaki bu incelikler, nübüvvet nuruyla bir anda insanoğluna inkişaf eder. Ancak bu incelikler bizim için çok zordur. Bizden parmakların tertibi hakkında sual sorulsaydı, biraz önce beyan ettiğimiz şekilde kalbimize çoğu zaman bu tertib gelmezdi.

Fakat Hz. Peygamber'in basiret gözüyle gördüğü hükmün şahidliğiyle sabit olan ve mânâya dikkati çeken ve izlediği tertibi hatırlamamız sayesinde bu mânâyı elde etmek gayet kolay bir şeydir.

Sakın Rasûlullah'ın hareket ve fiillerini ölçü, kanun ve tertip dışı sanıp kötü bir zann'a kapılma! Belki bizim zikrettiğimiz ihtiyarî işlerin tamamında insan iki veya daha fazla kısımlar arasında tereddüd edebilir. Belki onu yaptırmaya veya başkasını bırakıp o kısmı seçmeye zorlayan bir hikmet vardır.

Zirâ mânâsız ve tesadüf eseri olarak körü körüne hareket etmek hayvanlara mahsus bir ahlâktır. Hareketleri, mânâların ölçü ve hikmetlerini zapt u rapt altına almak ise, Allah dostlarının âdeti ve seciyesidir.

İnsanoğlunun hareket ve iradesi ne kadar intizamlı ve başıboşluktan uzaksa, o nisbette peygamber ve velîlerin mertebesine yakındır.

Allah a olan yakınlığı da daha açık bir şekilde görünür. Çünkü peygambere yakın olan, Allah'a yakındır. Allah'a yakın olanın yakınlığı ise kesindir.

O halde yakına yakın olan başkasına nisbetle Allah'a daha yakındır. İşlerimizin dizgininin hevâ ve arzular vasıtasıyla şeytanın elinde olmasından Allah'a sığınırız.

Hz. Peygamberin Sürme Kullanması

Hareketlerini zapt u rapt altına almak hususunda Hz. Peygamber'in sürme kullanmasından ibret al. Zira Hz. Peygamber'in âdeti şöyleydi:

Sağ gözüne üç, sol gözüne de iki defa sürme çeker, sağ göz daha şerefli olduğu için sağdan başlardı.69

İki göze eşit şekilde sürme çekmemesi, sürmelenmenin tek olmasını istemesinden kaynaklanıyordu.

Çünkü tek çiftten daha faziletlidir. Allah tektir, teki sever. Bu bakımdan kulun hiçbir fiili Allah'ın vasıflarından birisine uygun düşmekten uzak olmamalıdır.

İstincâ taşlarının tek olmasının müstehab olması da bu hikmetten dolayıdır. Sürme çekmekte üç defa ile yetinmedi. Oysa üç de tektir.

Fakat o zaman sol göze bir defa isabet ederdi, bir defa sürmek de sürmeyi kirpiklerin köklerine kadar tam manâsıyla ulaştırmazdı. Sağ göze üç defa sürme çekmesine gelince, fazilet tekte olduğuna göre, daha üstün ve efdal olan sağa daha fazla itibar etmek istedi. Çünkü bu hareket adalete daha uygun düşer.

Şayet Hz. Peygamber'in sol gözüne iki defa sürme çekmekle yetindiğini söyleyecek olursan, derim ki, sol göze iki defa sürme çekmek zaruri olmuştur.

Zira her iki göze de tek sürdüğü takdirde toplamı çift olur. Zira tek adet, teke eklenirse çift olur. Kişinin bir hasletin hükmünde olan fiilin tamamında tek sayıyı gözetmesi, tek göze sürme çekerek tekleşmeyi gözetmesinden daha evlâdır.

Fakat herbir göze üç defa sürmenin de bir hikmeti olabilir; zira bu sefer de gözleri abdest azalarına kıyas etmiş olur. Sahih bir hadîste 'Abdest azalarının her biri üç defa yıkansın!' hükmü vârid olmuştur. Belki de bunu gözetmek daha evlâ olur.

Rasûlullah'ın (s.a) hareketlerinde gözettiği incelikleri saymaya kalkışırsak, konu uzadıkça uzayacaktır. Bu bakımdan söylemediklerimizi söylediklerimize kıyas et.

Alim kişi şeriatın bütün mânâlarına muttali olmadığı takdirde Rasûlullah'ın vârisi olamaz. Âlimin, Rasülullah'a hakiki vâris olabilmesi için nübüvvet derecesi hâriç, diğer derecelerde Rasulullah'a yaklaşması gerekir.

Rasûlullah'ın kavradığı gibi şeriatı bütünüyle kavramalıdır. Zira mirası kazanıp elde eden ve elde etmek için de çaba sarfeden murîsdir. Vâris ise, çaba sarfetmeksizin ancak intikal yoluyla malı edinen kimsedir. Bu mânâlar, derin sırlara nisbeten çok daha kolay olduğu halde yine de başlangıçta ancak peygamberler müstakil olarak idrâk ederler. Peygamberlerin ikazı olmadan bu mânâları elde etmek müstakil olarak başka kimselere nasip olmaz. Ancak peygamberlerin vârisleri bulunan âlimler hariç...

6-7. Göbek Fazlası ve Sünnet Sırasında Kesilen Parça

Göbeğe gelince, doğumun ilk ânında kesilir. Doğumun yedinci gününde sünnet ameliyesiyle temizlik yapmak yahudilerin âdeti olduğu için çocuğun gelişip biraz kuvvetlenmesine kadar tehir edilmesi, yahudilere muhalefet olması bakımından daha iyi bir hareket ve çocuk için de tehlikesiz ve daha emin bir yoldur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.:

Sünnet ameliyesi erkekler için sünnet-i seniyyedir. Kadınlar için de bir güzelliktir.70

Kadınların sünnet ameliyesinde, pek derinden kesmemek daha uygundur. Hz. Peygamber, kadınları sünnet ederken fazla derine giden Ümmü Atiyye'ye şöyle demiştir:

Ey Ümmü Atiyye! Sünnet edilen parçayı üstten kırp, köküne dek dalma. Çünkü üstten kırpmak, yüze daha fazla su ve kan (güzellik) verir ve koca için de daha lezzetli olur.71

Hz. Peygamberin kinayesindeki tabirin güzelliğine dikkat ediyor musunuz? Nübüvvetim en önemli hedefi olan âhiret hayatının faydalarından dünya hayatının fayda ve kolaylıklarına kadar uzanan parlak nurlara bir bakınız!

Bu güneş gibi parlak ve gizlileri açıkça gösteren ışıklar sayesinde mektep medrese görmeyen Peygamber (s.a) insanlık âlemine yönelen bu hadisenin hassasiyetini görerek onun en hassas noktasına işaret buyurmuştur. O nokta ki, eğer insanoğlu ondan gafil olursa zararından fazlasıyla zarar etmesinden korkulur. Nübüvvet nuruyla hükmeden bu peygamber-i zişânı, âlemlere rahmet olarak gönderen Allah'ın şâm çok yüce ve büyüktür.

Allah Teâlâ onu din ve dünya işlerini bir arada himmet ve bereketiyle yürütmek için göndermiştir!..

8. Sakal

Biz bu bahsi en sona bıraktık ki bu münasebetle sakal hakkında vârid olan sünnetler ve bidatlerden de bahsedelim. Zira sakalla ilgili sünnet ve bidatlerden bahsetmenin en uygun yeri burasıdır.

Ulema, sakalın uzunluğu mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüştür. Bazıları 'tutamdan fazlasının kesilmesinde beis yok-tur demişlerdir.

Hz. Ömer ve tabiînden de bir cemaat bu görüştedir. Nitekim Şa'bî ve İbn Şirin de böyle hareket etmeyi güzel görmüşlerdir. Hasan Basrî ve Katade bir tutamdan fazlasını kesmeyi kerih görerek şöyle demişlerdir: "Sakalın bir tutamdan fazlasını kırpmamak ve salıvermek daha iyidir. Çünkü Hz Peygamber 'Sakalınızı uzatınız' buyurmuştur".

Eğer sakalın her taraftan kesilmek suretiyle kırpılması ve yuvarlak bir şekle sokulması sözkonusu ise, bu takdirde Hasan Basrî ve Katade'nin görüşü doğru değildir.

Çünkü sakalı haddinden fazla uzatmak bazen hilkati (sureti) çirkinleştirip gıybetçilerin tân etmesine vesile olur.

Bu bakımdan bu niyetle böyle bir tanin önünü kesmek için sakalı kısaltmakta hiçbir beis yoktur.

Nehâî şöyle buyurmuştur: "Akıllı kişinin uzun sakal bırakmasına hayret ediyorum. Neden sakalından kırparak normal hâle gelmez. Oysa herşey de ortalama bir yol daha güzeldir. 'Sakal uzadıkça akıl kısalır' sözü de herhalde bu hikmete binaen söylenmiştir".

Fasıl

Sakal hususunda mekruh olan on şey vardır. Bir kısmı diğerinden daha fazla mekruhtur.

1.Sakalı siyaha boyatmak veya kükürt denilen madde ile beyazlatmak. 2.Sakalını yolmak. 3.İçindeki beyaz tüyleri temizlemek. 4.Sakalı, eklemek suretiyle fazlalaştırmak. 5.Sakalı, eklemek suretiyle fazlalaştırmak. 6.Riya için sakalı taramak. 7.Zahidliğini göstermek için sakalı kirli paslı bırakmak. 8.Gençlikle gururlanmak için sakalın siyahlığına itina göstermek. 9.Yaşlılıkla iftihar etmek gayesiyle sakalın beyazlığına itina göstermek. 10. Bir maksadı olmaksızın sâlih kimselere benzemek için sakalı kırmızıya veya sarıya boyamak.

A. Sakalı Siyaha Boyatmak Sakalı siyaha boyatmak Hz. Peygamberin şu hadîs-i şerîfîyle yasaklanmıştır: Gençlerinizin en hayırlısı, kendisini ihtiyarlarınıza, ihtiyarlarınızın en şerlisi de gençlerinize benzetendir.72

Hadîs metnindeki İhtiyarlara benzemek' tâbirinden kastedilen mânâ, sakalın kıllarını beyaza boyamak suretiyle değil, olgunluk ve vekar cihetiyledir. Sakalı siyahi boyamak, cehennem ehlinin kınasıdır.

Sakalı siyaha boyamak, kâfirlerin boyanmasıdır.73 Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde saç ve sakalını siyaha boyamayı âdet edinen biri evlendi. Boya silindikten sonra beyaz kılları meydana çıktı. Bunun üzerine kadının yakınları Hz. Ömer'e müracaat ederek kandırıldıklarından şikâyette bulundular. Hz. Ömer (r.a), nikâhı feshettiği gibi, adamı kıyasıya dövdü ve kendisine 'Bu aile halkını, kendini genç göstermek için beyaz kıllarını boyayarak onları kandırdın' dedi,

Allah'ın lanetine uğrayan Firavun'un saç ve sakalını siyahla boyatan ilk kimse olduğu rivayet edilmektedir.

İbn Abbas (r.a) Hz, Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir.: Âhir zamanda siyahla boyanıp, kendilerini güvercinin yuvasına benzeten bir kavim gelecektir.Bunlar cennetin kokusunu alamayacaklardır.74

B. Sakalı Sarı ve Kırmızıya Boyatmak

Saç ve sakalı sarı ve kırmızı ile boyamaya gelince, savaşlarda kâfirlere genç görünmek için bu şekilde boyanmak caizdir. Bu niyyetle değil de, kendini din ehline benzetmek kastiyle böyle boyanmak ise çirkindir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Sarı, müslümanların, kırmızı da müzminlerin kınasıdır.75 Müslümanlar kırmızı renk için kınayı, sarı renk için de kitem ve halûk maddelerini kullanırlardı. Âlimlerin bazısı muharebede siyah boyayı da kullanmıştır. Eğer niyetleri sade düşmana genç görünmek ve onları korkutmaksa, siyah boyayı kullanmakta da beis yoktur.

Nefsin hevâ ve hevesine uyularak siyah boya ile boyanırsa dinen zararlıdır.

C. Sakalı Beyazlatmak

Sakalı, yaşlı görünmek kastıyla kükürtle beyazlatmak ise, bu işi başkalarının hürmetini celbetsin, şahidliği kabul edilsin, ule-madan yaptığı rivayetlere inanılsın, gençlerden daha büyük gö-rünsün ve birçok meselelerde âlim olduğu zannedilsin diye yapılırsa mekruhtur. Böyle bir insan fazla yaşamanın insana fazi-let vereceği zannına kapılıyor. Halbuki aldanmaktadır. Çünkü fazla yaşamak, cahiller için, cehaleti artırmaktan başka bir şeye yaramaz.

İlim ise, yaşa değil, başa bakar ve akim semeresidir. Akıl, insanoğlunun bünyesinde yaratılmış bir cevherdir. İhtiyarlık bu cevhere, geliştirmek bakımından herhangi bir tesir yapamaz. Cevherinde hamâkat bulunan bir kimse için uzun yaşamak, ancak hamakatını artırın'. Selef-i sûlihînin yaşlıları, genç âlimleri takdir eder ve faziletlerini her yerde söylerlerdi.

Hz. Ömer (r.a) genç olan İbn Abbas'ı yaşlı şahabîlerden üstün tutar, meclislerinde, meseleleri onlardan değil, İbn Abbas'tan sorardı.

İbn Abbas (r.a) 'Cenâb-ı Hak bir kuluna ilmi gençken ihsan eder. Hayrın tamamı gençliktedir' dedikten sonra şu ayetleri okumuştur: (Kâfirler) dediler: İşittik ki bir genç bunları kötülüyormuş ve adı da İbrahim imiş'. (Enbiya/60) Biz sana onların haberlerini doğru olarak anlatalım. Gerçekten bunlar rablerine iman eden birkaç gençti. Biz de onların hidâyetlerim artırmıştık. (Kehf/13) Daha çocukken ona hikmet verdik! (Meryem/12)

Enes b. Mâlik ''Allah'ın Rasûlü (s.a) vefat ettiğinde, saçında da, sakalında da yirmi ak kıl yoktu' buyurduğu zaman, dileyenlerden biri kendisine sorar: 'Ey Ebû Hamza! Nasıl olur da Hz. Peygamberin başında ve sakalında yirmi ak kıl dahi olmaz? Halbuki o yaşlanmıştı?' Enes "Allah Teâlâ onu ak lallarla çirkinleştirmemiştir7 der. Soru soran kişi 'Ak kıllar çirkin midir ki?' diye sorunca, Enes 'Sizler ak kılları çirkin bulmuyor musunuz?' diye karşılık verir.

Rivayet olunduğuna göre. Yahya b. Eksam, yirmibir yaşında iken, kadılık vazifesiyle görevlendirilir. Kendisini küçük yaşından ötürü mahcup etmek isteyen biri, bir mecliste şöyle bir soru sorar: 'Allah, kadı hazretlerinin yardımcısı olsun! Kadı'nın yaşı kaçtır?'

Bu sorunun altındaki mânâyı sezen Yahya, aynen şu cevabı verir: 'Rasûlullah, Attab b. Useyd'i (r.a) Mekke'nin emir ve kadılığına tayin ettiği zaman yaşı kaç idiyse benim yaşım da o kadar'. Böylece yaşının küçüklüğüne itiraz eden kimseyi susturur.76

İmam Mâlik (r.a) şöyle demiştir: Bir kitapta şöyle yazıldığını gördüm: 'Sakallar, sizi aldatmasın. Çünkü tekenin de sakalı vardır'. Ebû Amir b. Âlâ şöyle der: 'Kişiyi uzun boylu, küçük kafalı ve geniş sakallı gördüğün zaman onun ahmak olduğunu anla. Ümeyye b. Abdişşems olsa dahi..."77

Eyyûb es-Sahtiyanî78: 'Seksen yaşında bir ihtiyar gördüm. İlim öğrenmek için bir gencin peşinden koşmaktaydı' demiştir. Âli b. Hüseyin79: 'Senden önce ilim kime akarsa o yaşça senden küçük olsa dahi ilimde senin imamındır' buyurmuştur.

Ebû Âmir b. Âlâ'ya 'İhtiyarlar için küçüklerden ilim öğrenmek doğru olur mu?' diye sorulduğu zaman şöyle buyurmuştur: 'Eğer cehalet,ihtiyarlar için kötü bir şeyse, kendileri için ilim öğrenmek, kimden olursa iyidir'.

Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel'in, Şafiî'nin katırı arkasında gittiğini görünce kendisine 'Ey Eba Abdullah "Yaşlı olan Süfyan'ın hadîsini terkedip bu gericin arkasında giderek ondan hadîs dinlemek nasıl oluyor? deyince, İmam Hanbel aynen şu cevabı verir: 'Eğer gerçeği buseydin, sen de katırın öbür tarafında yürürdün, Süfyan'm ilmi yüksekte, elimden kaçarsa onu aşağılarda tutarım.

Fakat bu gencin fikirlerini kaçırdığım takdirde ne yüksekte ve ne de aşağılarda onu yakalamaya imkân bulamam7.

D. Sakaldaki Beyaz Kılları Yolmak

İhtiyar görünmekten kaçınarak saç ve sakalındaki beyaz kılları yolmak hususuna gelince, Hz. Peygamber (s.a) beyaz kılların yolunmasını yasaklayarak şöyle buyurmuştur: Onlar mü'minin nurudur.80

İhtiyar görünmemek için beyaz kılları yolmak, siyahla boyamak ve kınalamak mânâsına gelmektedir. Oradaki kerahiyyet illeti burada da geçerlidir. Ak kıllar Allah'ın nurudur. Durup duruken onlardan kaçınmak, Allah'ın nurundan kaçmak demektir.

E.Sakalın Hepsini veya Bir Kısmını Yolmak

Hevâ ve hevese uyularak ağarmış kılların tamamını veya bir kısmını yolmak gibi bir hareket hem mekruh, hem de yaradılışı bozmak demektir.

Alt dudağın alt kısmındaki kenarların kıllarını yolmak bid'attır. Bu kısımları yolan bir kimse, âdil halife Ömer b. Abdülaziz'in huzurunda şehadette bulunmuş, fakat bu bid'atı irtikâb ettiğinden ötürü şahidliği reddedilmiştir.

Ömer b. Hattab ve Medine'nin kadısı İbn Ebi Leyla da sakalını yolan bir kimsenin şahidliğini kabul etmemiştir.

Tüysüzlere benzemek için, sakalların ilk çıkışlarında yolunması büyük münkerâttandır. (Ustura veya ilâçlarla sakalın giderilmesi de böyledir. Zebîdî) Çünkü sakal, erkeklerin süsüdür.

Çünkü Allah'ın birtakım melekleri vardır, onlar şöyle yemin ederler: 'Ademoğullarmı sakal ile süsleyen Allah'a yemin ederiz'. Sakal, yaradılışın tamamlayıcısıdır. Sakalla erkekler, kadınlardan tefrik olunur.

Garîb'ut-Te'vil adlı eserde 'Allah yarattığı şeylerde dilediği kadar ziyade eder. Muhakkak ki Allah herşeye kadirdir' (Fatır/1) aye-tinde geçen ziyade kelimesiyle sakalın kastedildiği söylenmiştir.

Ahmed b. Kays'ın arkadaşları, 'Yirmibin dirheme olsa dahi (Köse olan) Ahmed'e bir sakal almayı arzulardık' demişlerdir. Kadı Şureyh81 'Onbin dirheme olsa dahi kendime bir sakal satın almayı isterdim' demiştir.

Sakal hiç de çirkin değildir ve sakalda şu faydalar vardır: Sakalın yüzü suyu hürmetine kişiye büyüklük, ilim ve vekar gözü ile bakılmaktadır. Meclislerde en başta oturtulur ve bütün gözler kendisine çevrilir. Cemaatin öncüsü olmaktadır. Sakal sayesinde namusu korunur. Çünkü sakalı olan bir insana küfredildiği zaman ancak sakalına küfredilir.

Denilmiştir ki: 'Cennet ehlinin hepsi Hz. Musa'nın kardeşi Harun (a.s) hariç sakalsızdır. O zâtın, faziletine binaen, göbeğine kadar sarkan bir sakalı vardı'.

F. Sakalın Kademeli Olarak Düzeltilmesi

Gösteriş ve kadınlara güzel görünmek maksadıyle sakalını kdemeli şekilde kısaltmak hususuna gelince, Ka'b'ulAhbar 'Âhir zamanda sakallarını güvercin kuyruğu gibi kısaltan, ayakkabılarınm burun kısımlarını orak biçiminde kıvıran bir kavim gelecektir. İşte bu kavmin dinden hiçbir nasibi yoktur' demiştir.

G. Zülüflerle Sakalı Çoğaltmak

Muttaki kimselerin görünüşüne muhalif düştüğünden çene kemiğini geçen yanağın yarısına kadar sarkıtılan zülüfleri uzatıp sakalı büyütmek çok çirkindir.

H Gösteriş İçin Sakalı Taramak

Gösteriş için sakalı taramak veya karışık bırakmak hususunda, Bişr el-Hâfî şöyle buyurmuştur: 'Sakalda iki gizli şirk vardır; a) Gösteriş için taramak, b) Zâhid görünmek için sakalı karışık bırakmak!'

I-İ. Sakalla Kibirlenip, Övünmek

Sakalın siyahına veya beyazına bakarak kibirlenmek ve övümek çok çirkindir.Bu durum bedenin bütün uzuvlarında, hatta ilerideki bahislerde geleceği gibi bütün ahlâk ve fiillerde de kötüdür.

Süs ve temizliğin çeşitleri hususunda belirtmek istediklerimiz bu kadardır. Sahih senedlerle (Hz. Aişe, İbn Abbas ve Ebû Hüreyre'den) rivayet edilen üç hadîs-i şeriften bedenle alâkalı oniki sünnet belli olmuştur. Beşi baştadır:

1-Saçı iki örgü yapmak, 2-Abdest ve gusülde ağza su vermek (mazmaza), 3-Abdest ve gusülde buruna su vermek, (istinşak) 4-Bıyıkların ön kısımlarından kesmek, 5-Misvak kullanmak.

Sözkonusu sünnetlerin üçü de el ve ayaklardadır: 1-Tırnakları kesmek, 2-Parmakların üst kıvrımlarını yıkamak, 3- Parmak uçları ile tırnakların altlarını temizlemek.

Dördü de bedendedir: 1-Koltuk altlarını temizlemek, 2-Kasıklardaki kılları tıraş etmek, 3-Sünne olmak, 4-Su ile istincâ etmek.

Bütün bu sünnetler hakkında çeşitli hadîsler vârid olmuştur.82

Bu kitabımızın hedefi, sadece dış temizlikten sözetmek olduğu için, bâtınî temizlikleri sözkonusu etmeyip bu kadar izahatla yetİniyoruz.

Fakat muhakkak bilinmesi gereken hususlardan birisi de temizlenmesi vâcib olan bâtınî kirlerin hesapsız derecede çok olduğunu bilmektir.

Bu konunun tafsilâtı; temizlenmesinin yolları ve kalbin onlardan pâk tutulmasının usûlleri Mühlikat bölÜmünde Allah Teâlâ'nm izniyle gelecektir.

Kitabu Esrar'it-Tahâre (Taharetin Sırları) adlı bölüm, Allah'ın yardımıyla burada sona ermiş bulunmaktadır. Eğer Allah dilerse bu bölümün hemen ardından Namazın Suçları adlı bölüm gelecektir.

Her sıfatında 'bir' olan Allah'a hamd eder ve Allah'ın rahmetinin efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a) ve seçilmiş kullarının üzerine olmasını dileriz!

62)Nesâî ve Hâkim 63)Nesâî ve Hâkim, (Câbir'den) 65)Sakif kabilesine mensuptur. Hudeybiye'de bulunmuştur. Küfe valiliği yapmıştır. H. 50 yılında vefat etmiştir. 66)Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî 67)İmam Ahmed, (Ebû Umâme'den). Ebû Umâme şöyle anlatır: Allah'ın Rasûlü'neehli kitab'm sakallarını kısalttıklarını, bıyıklarını ise uzattıklarını söylediğimizde,/Sizler bıyıklarınızı kısaltıp, sakallarınızı uzatmak suretiyle ehli kitâb'a muhalefet ediniz' buyurdu. Meşhur kavle göre, sakalları kısaltmak, bıyıkları uzatmak ehli kitab'ın değil, mecusîlerin âdetidir. Nitekim İbn Hibban sahih bir hadîste İbn Ömer'den şöyle rivayet etmiştir: Mecusîler bıyıklarını uzatırlar, sakallarını da tras ederler. Sizler de onlara muhalefet ediniz'. 68) Hatib, el Câmî, (Câbir'den zayıf bir senedle): Tırnaklarınızı kesin. Çünkü şeytan et ile tırnak arasında oynaşıp durur'. 69) Taberânî, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle) 70)İmam Ahmed ve Beyhâki, (Ebû Müleyha b. Usame'den zayıf bir senedle).Kadınların sünneti sıcak bölgelerde vakîdir. 71)Hâkim ve Beyhakî,(Dahhak b.Kays'dan); Ebû Davud, (Ümmü Atiyye'deıı). Her iki rivayetin senedinde de zaaf vardır. 72)Taberânî, (Vâsıle'den zayıf bir senedle). 73)İbn Sa'd, Tabakât, (Amr b. el-As'dan münkatı olarak); Müslim, (Câbir'den): 'Bu görünen beyaz kılları boyatın. Fakat siyah boya vurmaktan sakının*. Hz. Peygamber bu sözü Mekke fethinde Ebû Kuhafe'nin beyaz saÇve sakalını görünce söylemiştir. 74)Ebû Davud ve Nesâî, (İbn Abbas'dan hanen olarak) 75)Taberânî ve Hâkim, (İbn Ömer'den). İbn Ebi Hatim hadîsin münker olduğunu söylemiştir. 76)Yahya, aynıcevabında sözlerine şunuda eklemektedir: 'Ben Hz.Peygamber tarafından Yemsn'e kadı olarak gönderilen Muaz b. Cebel'den de yaşlıyım*. Yahya'nın Attab b. Useyd hakkında]:! fikri doğrudur. Çünkü o, yirmi yaşında iken Mekke kadılığına tayin edilmişti. Hz. Muaz hakkındaki sözü ise ancak Yahya b. Ebi Said ol-Ensarî ve Mâlik b. Ebi Hâtim'in fikrine göre doğru olabilir. Çünkü bu zatlara göre Muaz b. Cebel 28 yaşında vefat etmiştir. Fakat daha kuvvetli bir rivayete göre H. 18 yılında vebadan 33 yaşında iken vefat etmiştir. 77 Abdüşşems, Abdimenafm oğludurŞerefli ve akıllı olduğundan ötürü Velev ki o ols bile'denilmiştir.Bu sözü söyleyen Ebû Amir, Basra'da Kurralarm imamı idi. Künyesi Zıban (veya Zeban) b. Alâ b. Ammar b. Ayy b. Hâşim b. Hars b. Celheme, b. Hacer b.Muaz b. Mâlik b. Amr b. Teym'dir. H.164 senesinde vefat etmiştir. 78)İsmi Kisan, künyesi Ebubekir'dir. Basra imamlarmdandır. H131senesinde 63 yaşında iken vefat etmiştir. 79)Künyesi Zoynelâbidin Âli b. Hüseyin b. Ali b. EM Tâlib'dir. Ebû Abdullah Muhammed Bâkır'm' babasıdır. Oniki imamdım biridir. 80) Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî, (Amr b. Şuayb'dan); Nesaî ve İbn Mâce hadîsin hasen olduğunu söylemişlerdir. 81) Künyesi Ebû Ümeyye el-Kindî'dir. Hz. Ömer (r.a) onu Küfe kadılığına tâyin etmişti. Bir dönem de Basra kadılığında bulunmuştur. H. 78 senesinde vefat etmiştir. 82) Bkz. Buhârî, (İbn Abbas'dan). 'On şey fıtrattandır: Bıyıkların üstünü kesmek, sakalı salıvermek, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak kıvrımlarını temizlemek, koltuk altlarını temizlemek, kasıkları tras etmek ve su ile istincâ etmek*. (Hadisin râvisi Mus'ab onuncusunu unuttuğunu ve fakat ağıza su almak olabileceğini söylemiştir). Nesâi'ye göre zayıftır. Ebû Dâvûd ile İbn Mâce, Ammar b. Yâsir'den benzerini rivayet ederek; ağıza su almak, sünnet olmak ve şüpheden korunmak maksadıyla istincadan sonra iç çamaşıra su serpmek hususlarını zikretmişlerdir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)