Bizim Board

Full Version: DÜNDEN YARINA KADIN
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
DÜNDEN YARINA KADIN

Kadınlığın tarihi ve kadının medeniyetlerin kurulmasındaki rolüyle ilgili olarak şüphesiz günlerce konuşulabilir ve ciltlerce kitap kaleme alınabilir. Hz. Havva’dan Angela Merkel’e, Meryem Ana’dan Hz. Hatice’ye, Bezmiâlem Valide Sultan’dan kolları olmadığı için ayaklarıyla tablolar çizen Ayşe Işık Hanımefendi’ye kadar kadın... İmanın, iradenin, şefkatin, ferasetin, diğerkâmlığın, sanatın tek kelimeyle medeniyetin mimarı olan kadın… Biz bu çok renkli ve çok ahenkli konuyu üç başlıkta birleştirmeye gayret edeceğiz. Önce tarih boyunca farklı coğrafyalarda kadın konusu üzerinde duracağız. Sonra dünya siyasetinde ve ülke siyasetinde kadına değineceğiz ve nihayet kadının eliyle çözülen, çözülmekte olan ve çözülecek olan sorunları birlikte gözden geçireceğiz.
Bundan binlerce yıl öncesinden Hintli bir bilge, kadını şu şekilde tanımlıyor: “Tanrı yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının aydınlığını, sisin gözyaşını aldı, rüzgârın kararsızlığına tavşanın ürkekliğini ekledi. Onların üzerine dişi kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını, saksağanın gevezeliğini ve kumrunun vefasını kattı. Bütün bunları eritti, birbirine karıştırdı ve kadını yarattı. Sonra da yaptığı kadını erkeğe armağan etti.” Tarih, toprak gibi bereketli olan kadının, tarımcı toplumlarda yüceltilirken tüccar toplumlarda aşağılandığını söylüyor. Anadolu toprağında heykelleri yapılan Artemis’in simgelemiş olduğu kadın ana, Eski Yunan’da ayaklar altına alınıyor. Tarihin alacakaranlığına girer ve bundan 2.500 yıl öncesine kadar gidersek baba erkil dönemin, sanılanın aksine kadını yücelttiğini görürüz. Zira henüz site devletler kurulmamıştır. Her evde bir ocak vardır ve ocakta bir ateş yanar, bu ateşi söndürmeme görevi kadına aittir. Bu kadına aile içinde öncelikli bir yer verilir. Şehir devletleri kurulduktan ve devletler hâlinde bir araya toplanmaya başladıktan sonra artık aile eski önemini kaybeder. Aile babasının eski otoritesi kalmaz. Mesela Yahudilerin Talmut adlı kitabında mihir, önceleri kızın babasına verilirken Talmut’tan sonra bizzat evlenecek olan kızın kendisine verilir. Eski Roma’da kadınlar sokağa yalnız çıkamazlar. Yanlarında mutlaka onları belli bir mesafeden takip eden bir koruyucu erkek bulunur. Üstlerinde pelerin vardır ve yüzleri örtülüdür. Hristiyanlık, kadınla erkeğin Tanrı karşısında eşit olduğunu getirmiş ve Hz. İsa bir fahişeyi dahi inananların arasına alarak kadına olan şefkati ispat etmiştir. Ancak asırlar geçtikçe Hristiyanlığın bazı çileci doktrinleri Hz. Havva örneğinden hareket ederek kadının ruhunu şeytana sattığını söylemişler ve Hristiyan toplumunda kadın başlangıçta erkekle sahip olduğu eşitliği kaybetmiştir.
Kadının toplum içindeki yerini yükselten ikinci bir ırk Germen ırkıdır. Özellikle şövalye aşklarıyla başlayan bu kadına saygı akımı, sonunda Batı’nın büyük romanlarına kadar gelmiştir. 1789 Fransız İhtilali, büyük evlat ve erkek evlat haklarını ortadan kaldırmıştır ve Fransız medeni kanunu kadına ticaret yapma, çocuğunu eğitme ve mahkemede tanık olma gibi hakları tanımıştır.
İslam’ın kadın ve aile konularına ne kadar önem verdiğini hepimiz biliyoruz. Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah ve Resulü’ne itaat ederler. Bir hadis-i şerife göre dünya, bir metadır ve dünya metaının en hayırlısı saliha kadındır. “En hayırlınız, hanımlarına en hayırlı olanınızdır. Ben sizlerin içinde hanımlarına karşı en iyi olanım.” hadisi, Müslüman toplumunda mutlu ailenin harcını oluşturmuştur. Batı’da kadınlar cadı diye ateşe atılırken Osmanlı Devleti’nde “bacıyân-ı rûm” teşkilatı gelişmiştir. Osmanlı’da XVII. yüzyıldaki vakıfların yüzde 40’ı kadınların kurduğu vakıflardır. Dünyada Oxford’dan önce El-Karabiyyun Üniversitesini kuran Fatma El-Kureyşi ve Medine su yollarını yaptıran Harun Reşid’in karısı Zübeyde Hanım, İslam medeniyetini inşa eden pek çok kadın isimden sadece birkaç tanesi olmuştur. Bu güzel hatun kişilerin örneği daha eski asırlarda yaşamış olan hatun kişilerdir.
Bu güzel örnekleri çoğaltalım mı?
Malazgirt sonrası Anadolu’da hatun kişilerin inşa ettiği mana çınarlarına ve hayratlara bakalım, çok güzel isimlerle karşılaşırız. Anadolu Selçuklularından itibaren bize yadigâr kalan bugün de çok güzel eserler var. Belediyelerimiz gerçekten de bir dönemin ihmalini çok ciddi bir şekilde telafi ettiler ve mabetlerimiz, külliyelerimiz yeniden inşa edildi ve bunlara asli fonksiyonlarına uygun olarak yeni fonksiyonlar verildi. Kayseri’de Hunat Hatun, Gevher Nesibe Hatun ve Divriği’deki Melike Turhan Hatun bunlardan bazılarıdır. Hayrat yapmış ve tarihin seyri içerisinde önemli bir yer edinmiş bu hatun kişilerin adları hâlâ Anadolu’da mihrapta anılmakta ve kendilerine dualar edilmektedir. Bu durum, Anadolu kadınının tarih sahnesinde yer aldığının önemli bir göstergesidir ve kadınlar için çok önemli bir husustur. Çünkü bin yıl evvel yapılmış bir medresede, bir camide, bir hastanede cuma günleri özellikle bu hayır, hasenat sahibi hatunlar hâlâ hayır ve dualarla yâd edilmektedir.
Bir gün Anadolu Kavağı’nda Osmanlı Dönemi’nden kalma bir caminin kadınlar mahfilinde ipek bir seccadeyle karşılaşmıştım. Seccadenin secde edilen, ellerin ve dizlerin konduğu yerler ile ayakların geldiği kısımlar delinmişti. Yıllarca üzerinde namaz kılına kılına delik deşik olmuş bu seccadede kim bilir kaç hatun kişi ihlasla ve gözyaşları içerisinde secdeye vardı ve dualar etti? İşte bu seccade bile tek başına kadınımızın tarihin seyrini değiştirme gücünü nereden aldığının nişanesiydi. Rabbim bu hatun kişilerin hepsine de rahmet eylesin.
Günümüzde İslam dünyası, altı alt kültür bölgesine ayrılmaktadır: Arap Bölgesi, İran Bölgesi, Hint Bölgesi, Türk Bölgesi, Afrika Bölgesi ve Uzak Doğu İslam Bölgesi. Bu İslam medeniyetinde altıya bölünen kültür bölgelerinin ortak özellikler kadar farklılıklar da gösterdiğini biliyoruz. Modernizmin Müslüman kadın üzerindeki etkisi günümüzde kültürel bir ikileme yol açmış, kadın tebaa statüsünden bir devlet veya milletin vatandaşı statüsüne geçmiştir. Baş döndürücü bir hızla yaptığımız bu tarihî geziden sonra bütün bu söylediklerimizden çıkan tespitleri şöyle sıralayabiliriz:
Tarih boyunca kadının sosyoekonomik statüsü konusunda genel bir kanuna varmak mümkün değildir. Çünkü bu statü siyasi, iktisadi, dinî, kültürel ve psişik şartlara bağlı olarak zaman içinde ve aynı toplumun içinde farklılıklar göstermektedir. Demokratik olmayan, otokratik toplumlarda kadının statüsünün her zaman düşük olduğu söylenemeyeceği gibi demokratik toplumlarda da bu statünün yüksek olduğu yolunda bir formüle varmak mümkün değildir. Tarımcı toplum ve endüstriyel toplum kas gücüne dayanır. Dolayısıyla tarım toplumlarında ve sanayi toplumlarında toplumun görünen yerlerinde erkekler daha çok var olurlar. Ancak bilgi toplumunda ve kasın yerine bilgi ve zekânın geçtiği toplumda erkekle kadının statüsü eşitlenmiş, denmiştir. Bu öngörü belli bir hakikat payını taşımakla beraber biyolojik realitesine bazen seve seve bazen kerhen mecbur kalan cins-i latifi hem dünyada hem ülkemizde latif olmayan mecburiyetlerle baş başa bırakmıştır. Aynı toplumun içinde kadının statüsü, tıpkı erkeğinki gibi ait olduğu toplumsal sınıfa veya gruba bağlı olarak büyük farklılıklar göstermektedir. O hâlde tek bir toplumun içinde dahi birçok toplumsal statüden söz etme imkânına sahibiz. Şimdi bu tarih koridorundan çıkarak günümüz dünyasına gelelim ve Birleşmiş Milletler’in yaptığı bir tespite göz atalım.
Kadınlar, aşağı yukarı dünya nüfusunun yarısını teşkil etmektedirler. Fakat dünyadaki iş saatlerinin yüzde 70’ini kadınlar doldurmaktadır. Yani kadınlar erkeklerden daha çok çalışmaktadırlar. Dünya gelirinin sadece yüzde 10’una kadınlar sahip olmaktadır. Birleşmiş Milletlerin verdiği rakama göre kadınlar dünya mülkiyetinin sadece yüzde birine sahiptirler.
Üstelik günümüzde okuma yazma bilmeyen kadın konusunda bir azalma görülmemektedir. Yeni teknolojiler uygulandığı, özellikle bilgisayar kullanımına geçildiği için bunlara eğitim yıllarında ulaşamayan birçok kadın iş hayatına artık girememektedir. Eğitim durumu yükselen kadın, aynı konuda erkeklerle rekabete girdiği için eğitim oranına denk iş yerleri kendisini almamaktadır. Siyasi hayata gelince demokrasiye geçen ülkelerde kadınlar, seçimle oluşturulan parlamentoların dünya genelinde yüzde 10’unu oluşturmaktadırlar. Bu konu, Bakanlıklara geldiği zaman yüzde 5’e düşmektedir. Bu karamsar tablonun karşısında bir de iyimser tablo var. “Kadınların Önlenemeyen Yükselişi” başlıklı bir kitap kaleme alan Amerikalı karı koca iki yazar, kadınların binlerce yıl boyunca bir erkek egemenliği altında yaşadıklarını ama artık uyandığını ve erkek egemenliğindeki toplumsal yapının değişmeye başladığını öne sürmüşlerdir. Bu Amerikalı yazarlara göre dünyada rekor sayıda kadın siyasete girmektedir. En azından siyasete girmek için aday olmaktadır. Kadınların siyasete girmesiyle birlikte sosyal güvenlikten silahsızlanmaya, evsiz insanların sorunlarından çevre sağlığına, nüfus kontrolünden uyuşturucuya kadar uzanan pek çok konuda erkeklerden daha anlamlı çözümler getirmişlerdir. Ayrıca en popüler olan spor dallarında da kadınlar büyük başarılara imza atmaktadırlar. Velhasıl bu Amerikalı karı kocaya göre XXI. yüzyıl, kadın liderler yüzyılı olacaktır.
Bekleyelim, görelim…

Kaynak

Prof. Dr. Ümit MERİÇ

Aylık Diyanet Dergisi